Özker Özgür Anlatıyor (1)

Bu yıl Dikili 4. Kültür ve Sanat Şenliği'nin en önemli olayı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ana muhalefet partisi başkanı Özker Özgür’ün konuşmalarına, ANAP iktidarınca yasak konmasıydı. Özker Özgür'ün, Kıbrıs'ta TC pasaportu alındıktan sonra, Türkiye'ye girmesi gözden kaçmış, yönetim Özker Özgür'ü Dikili'de bulmuştu. Onu sınırdışı etmeyi düşünmediler değil, ama sınırdışı etmek daha çok gürültü koparabilirdi. Etkililer, yetkililer kendilerince “ucuz kahraman" yaratmamayı uygun gördüler. Sınırdışı etmediler. Konuşturmamakla yetindiler. Bir şeyi, bir şeyleri örtmek mi istiyorlardı? Özker Özgürle konuşmak için Kıbrıs’a gitmeyi çoktandır düşünüyordum; buna bir süre sayrılığım engel oldu, gidemedim. Şimdi Özker Özgür, ayağıyla gelmişti. Onu konuşturabilirdim. Son olaylardan başladım sorularıma:
Özker Bey, Kıbrıs'ta size ilişkin olaylar nasıl oldu, nasıl başladı, anlatır mısınız?
2 haziranda Mecliste, Bulgaristan yönetiminin, Bulgaristan Türklerine karşı uyguladığı baskıları protesto niteliğinde konuşmalar yapıldı. Dışişleri Bakanı Kenan Ataklı bir konuşma yaptı; Bulgaristan yönetimini kınadı. Meclis Başkanı, “Acaba parti başkanları da konuşacak mı?" diye sordu. Ben de çıktım; “Bulgaristan yönetiminin Bulgaristan Türklerine uyguladığı yöntemler yanlıştır. Eğer bu anlatılanlar gerçekse, bu sosyalizme sığmaz, bunun bir yerde durdurulması gerekir, iki hükümetin yetkililerinin bir araya gelmesinde, konuyu ele almasında sonsuz yarar var. Biz, her etnik toplumun nerede yaşarsa yaşasın varlığını ve kimliğini koruma hakkı olduğuna inanıyoruz. Bulgaristan Türkleri gibi Kıbrıs Türklerinin de varlıklarını, kimliklerini koruma hakları vardır; Türkiye Kürtlerinin de, İran, Irak Kürtlerinin de... Nerede bir etnik topluluk varsa, varlığını ve kimliğini koruma hakkı vardır" şeklinde bir konuşma yaptım. Bundan sonra 5 haziranda “Yeni Düzen"de bir yazım yayımlandı. “Bulgaristan, Bulgaristan Türklerine karşı bir asimilasyon politikası izliyor. Bu doğru. Ancak Türkiye de bize karşı bir politika izliyor. Bunu da gözardı etmemek lazım, örneğin, biz Kıbrıs Türklerine karşı izlenen politikalar... 24 Ocak Kararları vs. bizim insanımızın göç etmesini zorluyor. 1974'ten bu yana otuz bin Kıbrıslı Türk, adayı terk etmiş bulunmaktadır. Bu da bir tür eritme politikası. Kıbrıs Türkleri adayı terk ederken Türkiye'den nüfus aktarılmaktadır. Ve Kıbrıs Türk toplumunun yapısı değişirken, Kıbrıs Türk Toplumu kimliğini yitirmektedir; Kıbrıslı olma özelliğini yitirmektedir. Ve bu gidişle Kıbrıs Türkü, kendi bölgesinde azınlığa düşecek ve o gün geldiğinde, federal çözüm bir düş olacak; çünkü, gelmekte olan nüfus federal çözümü benimsememektedir. Ve bu, bize göre bir politika olarak benimsenmiştir; Kıbrıs Türkünü etkisiz bir siyasal varlık haline getirip yeni nüfusla federal çözümün önüne bir engel koymak söz konusudur. Bu da, adayı ikili ENOSİS'e götürmektedir Kuzeyin Türkiye'ye, güneyin de Yunanistan'a bağlanması sezilmektedir. Eğer bu gerçekleşirse, bize göre, Türkiye’nin çıkarları da tehlikeye girecektir. Çünkü Yunanistan, adanın güneyine gelip yerleşecek ve Türkiye'yi güneyden de sarmış olacaktır. O bakımdan, Kıbrıs'ı federasyondan uzaklaştırma politikasının terk edilmesi lazım" şeklinde böyle bir eleştiri sözkonusu...
O gazete yanınızda var mı?
O gazete, bakayım... Çantama bakayım. Onun üzerine elçi feveran etti ve işte 'Türklük aleyhine bir tutum içinde" olmakla suçladı beni. Arkasından Denktaş, cumhurbaşkanı olduğuna bakmadan, elçinin (Ertuğrul Kumcuoğlu) rezidansına gitti ve işte o da elçinin huzurunda bizleri kınattı, filan...
Çok ağır suçladılar?..
Suçladılar. Başbakan ve diğerleri, yönetime bağlı çevreler sıraya girdiler; hükümet, Ulusal Birlik Partisi, iktidardaki parti olağanüstü birleşim istedi. Olağanüstü birleşimde, işte sabahtan akşama kadar UBP milletvekilleri bize veryansın etti; son konuşma sırası bize gelince Meclisi terk ettiler, onlar, Meclisi terk ettiler. Biz, yani biz konuşamadık; söylediklerine biz yanıt veremedik. Ondan sonraki birleşimde gündem dışı konuşma isteminde bulundum ben; biraz konuştum. Yaptıklarının yanlış olduğunu söyledim, yanıt vermeye çalıştım bir yerde. Durum bu; o dönemde, işte o günlerde elçilikten (TC Elçiliği) bir yazı geldi; İşte, “Size verdiğimiz TC pasaportunu derhal iade etmenizi istiyoruz” diye. Ben de bir yazı yazdım Ertuğrul Kumcuoğlu'na. Dedim ki; "Pasaportu iade ediyorum, ancak bilmenizi isterim ki, seyahat özgürlüğümü kısıtlayarak, düşünce ve anlatım özgürlüğümü kısıtlayamayacaksınız. Doğruları söylemeye ve yazmaya devam edeceğim" şeklinde. Şimdi durum bu...