Ataol Behramoğlu, Torbalı'da "Basın-Gülmece" etkinliklerinde konuşurken şöyle dedi:
Yahu, ben buraya, Türkiye'ye bıyıklarımı kestim geldim. Ludmila:
Yahu, benim yıllardır alıştığım Ataol, birdenbire değişti. Ben bu Ataol'u istemiyorum! dedi. Bıyıklarımı kestiğime pişman oldum. Buraya Torbalı'ya geldim; Belediye Başkanı Ertan Ünver, aynen bıyıklı bir Ataol! Hanımı getirmedim, gedmedim, aile mutluluğum tehlikeye girebilirdi!
Toplantıyı yöneten Jülide Gülizar espriyi patlattı:
Yalnız seninki mi? Ertan Ünver'in mutluluğu da tehlikeye girerdi!
Benzemenin de böylesi olur mu? “Hık demiş, burnundan düşmüş’’ işte...
Muzaffer İzgü, Tan Oral, Müjdat Gezen “Basın-Gülmece” şenliğinde, herkesi kırıp geçiriyorlar. Abdülhamit ll'nin çiftliğinin bulunduğu yerde yapılıyor toplantılar. Müjdat Gezen patlatıyor:
Türk, öğün, çalış, güven.. Kazı, kazan!
Tan Oral, ekliyor:
Ben kazıyorum, sen kazıyorsun, o kazıyor; biz kazıyoruz, siz kazıyorsunuz, onlar KAZANIYORLAR!
Müjdat Gezen'in anlattıklarından:
Karaman il olduktan sonra, Başbakan Turgut Bey, arabasında giderken, bir çocuk arabasına takılıp düşmüş. Başbakan hemen arabadan inmiş:
Geçmiş olsun evladım, beni tanıdın mı?
Tabii tanıdım, siz Başbakansınız!
Aferin, tanıdığına göre, yaklaşan seçimlerde oyunu bana verirsin değil mi?
Ama Sayın Başbakan, ben kıçüstü düştüm beyin üstü değil!
Torbalı'da gündüz etkinlikleri izledikten sonra, akşam konuklara Torbalı Belediyesi'nin ayırttığı Beşikçioğlu'na gidiyoruz. Oranın bir yöneticisi var, Yüksek Ziraat Mühendisi Ahmet Altındişli. Gelenlere lavanta kokulu “Misket" üzümlerinden sunuyor. Tan Oral, "Misket" üzümünü verdikten sonra sordu:
Ne kokusu var bu üzümde?
Kolonya gibi...
Sonra, Müjdat Gezen'e verildi üzümden, soruldu:
Ne gibi kokuyor üzüm?
After shave gibi!
Ekmekçi "Kolonya gibi!" dedi.
Aramızda o kadar fark olacak! dedi, Müjdat. Herkes gülmekten kınlıyor.
Ahmet İsvan, Reha İsvan, İsa Çelik, Jülide Gülizar, Şener Kökkaya, Tolga Çandar, Tan Oral, Avi Odabaşı, Dr. Yasemin Arseven, şenliğin basın işlerine bakan Lale Şenli, Dr. Onur Şenli, Belediye Başkanı Ertan Ünver, eşi Necmiye Ünver, belediye meclisi üyesi Fehmi Çelik, fotoğraf sanatçısı Renda Güley, Doç. Dr. Türkel Minibaş, kalabalık mı, kalabalık. Gündüz, Şeref Bakşık’la eşi, törenlere gelip döndüler...
Akşam toplantılarında, Torbalılı halk fıkracılarından örnekler dinliyoruz. Kendileri yok, zaten gelmezlermiş. Onlar, kahvede, halka anlatırlarmış ya da avcılar kulübünde...
"Ermo"nun fıkralarından daha önce söz etmemiştim. Bugün ondan söz edeceğim: Ermo'nun asıl adı Ramazan, ona "Arabacı Ramazan" da derler. Giderek "Ermo” adım almış, Ermo, oldukça esmer; kara denecek denli yağız. Ermo askerlik anısını anlatıyor. Ermo, topçu; bir gün kocaman topun namlusu kırılır. Komutanlar oturup düşünmeye başlarlar “Bunu nasıl onarırız?" diye. Kalabalığı yararak. "Ermo" çıkıyor:
Ben bu işi yaparım komutanım! Yalnız bana bir hafta izin verin!
Herkes Ermo'nun, koca top namlusunu nasıl yapıştıracağını merak ediyor. Kendisine yirmi kişi yardımcı veriyorlar...
Ermo, kırılmış, ayrılmış top namlusuna 'Toprak kaynağı" yapıyor. Gelip anlatıyor:
Efendim, namluyu yapıştırdım. Kaynak yaptım. Buradan artık dünyada kırılmaz, başka yerden kırılır, buradan kırılmaz!
Deneme yapıyorlar, gerçekten namlu eskisinden sapasağlam.
Nasıl yaptın bu işi? diye soruyorlar, nerede öğrendin?
Filinta Recep Usta'dan öğrendim komutanım! (Filinta Recep Usta, Torbalı'da ünlü kaynakçıdır; kaynak işi olanlar ona gider.)
Sana, bir ay izin! diyor komutan. Git bir ay Torbalı'da gez!
Aradan birkaç gün geçer; çavuş bir gün dolaşırken Ermo'yu görür:
Ermo, sen izinli değil misin? Burada ne arıyorsun? Der demez de bir tokat atar...
O sırada, oradan geçmekte olan albay, çavuşun Ermo'yu tokatladığını görmüştür. Çavuşa sorar:
Ramazan'a niye vurdun tokadı?
İzinli olduğu halde, gitmemiş albayım! Onun için...
Albay, bu kez Ermo'ya döner:
Niye gitmedin izne?
Ermo karşılık verir:
Nöbetim bitmedi komutanım!
Albay, bu kez çavuşa birkaç tokat vurur: nöbetçi Ermo’yu dövdüğü için...
Bunlar anlatılır kahvede, kahkahalarla gülünür...
14 Eylül 1989, Cumhuriyet