Konsey’de Cümbüş...

Avrupa Parlamentosu'nda, Türkiye'deki yönetimin cezaevlerindeki tutumu nedeniyle kınanmasına ilişkin karar tasarısı üzerinde Yeşillerden Bayan Claudia Roth konuştu. Alman Bayan Rothla birlikte, Fransa bayan milletvekili Djida Tazdait'le, Bay Felkampör de öneriyi imzalamışlardı. Fransa Bayan Djida, 1983'te daha milletvekili değilken, yabancılarla ilgin bir yasa tasarısını protesto etmek için açlık grevine girişmiş, o açlık grevindeyken, Cumhurbaşkanı Mitterrand, grev yerine gelerek Bayan Djida'yla konuşmuştu. Djida 30 yaşlarında var yoktu, Claudia Roth da öyle. Türkiye'ye hiç gitmemişlerdi. Ama, Türkiye’deki olayları, sorunları biliyorlardı. Almanların Yeşillerden milletvekili Claudia Roth, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı kısa konuşmada özetle şunları söyledi:
“Sayın Başkan, Sayın meslektaşlarım,
Konumuz, Türkiye cezaevlerindeki olaylar, Türkiye'nin gerçekleri. siyasal tutukluların yaşam koşulları.. Bu çok kınanacak durum, insan haklarını en kah biçimde yaralıyor. Bu çok önemli bir şey. Sevgili meslektaşlarım, benim burada, siyasal tutukluların cezaevlerinde yaşam koşularının düzeltilmesini istemem çok üzücü bir şey. Çünkü biz, bu tavrımızla, dolaylı da olsa Türkiye'deki siyasal tutukluların varlığını kabul etmiş oluyoruz. Biz aslında, siyasal tutukluların salıverilmelerinden yanayız. Mehmet Yalçınkaya'yla Hüsnü Eroğlu’nun yüzlerce kişiyle birlikte, açlık grevi sırasında. Aydından Eskişehir'e taşınırken yaşamlarını yitirmelerinin sorumlusu Türk hükümetidir. Ve Türk hükümetinin bu iki kişinin ölümünden sonra olumlu bir tutuma girmesi kabul edilecek bir şey değildir. Biz bu karar tasarısını, hükümetin tutumunda olumlu bir tavır görmediğimiz için getirdik. Bize hükümetten bu konuda, olumlu gelişmelerin başlatıldığına dair bilgiler geldi. Yalnız, belli niyet açıklamalarına dayanarak, karar tasarısını geri çekmeyi doğru bulmuyoruz. Gelecek için umarım, Türk hükümeti, bu olumlu tavrını sürdürür; böylece bizim karar tasarımızın gerekçesi de ortadan kalkmış olur. Ben, karar tasarısına olumlu oy vermenizi rica ediyorum..."
Bir yandan İstanbul'u, Konsey’in alt katındaki telefondan arayıp Haber Merkezi'nden Leyla Tavşanoğlu'na bilgi veriyor; sosyalistler. Akarcalıyla Baykal'ın çabaları sonucu önergeleri çektiklerine göre, karar tasarısının “reddedilebileceğini" tahmin ettiğimi söylüyordum. Geçici kartımla ve Türk arkadaşım Hüseyin'le birlikte dinleyici locasına girdim. Deniz Baykal da orada kulaklıkları takmış oturuyor, oturumu izliyordu. O, sosyalistlerin oylamada "çekimser'' kalmalarını, Yeşillerin "demagojik" davranışlarına uymamakla mı açıklıyordu ne? Türkiye'deki cezaevi olayları demagoji öyle mİ? öyleyse SHP, neden Oltan Sungurlu için "gensoru” önergesi verdi?
Bir şey daha var. Deniz Baykal SHP'nin Genel Sekreteri olmuştur; nasıl oluyor da ANAP'lı Bülent Akarcalı'nın yardımcısı olarak böyle toplantılara gidiyor? Yakışık alıyor mu?
Avrupa Parlamentosu'nda "Ortak Pazar" ülkelerinin milletvekilleri var. Türkiye, AT'ye girmediği için, burada seyirci. Avrupa Parlamentosu'nda siyasal grupların dağılımları şöyle:
Sosyalist Grup: 160, Avrupa Halk Partileri (Bunlar Hıristiyan Demokratlar, sağcılar): 121, Liberaller (Bunlar da sağcı): 49, Avrupa Demokratlar Grubu (Bunlar İngiliz Tory grubu, muhafazakarlar): 34, Yeşiller: 30, Avrupa Birleşik Sol Grubu (Bunlar; İtalyan, İspanyol komünistleri): 28, Avrupa Demokratik Birliği (Gaulist’er): 20, Avrupa Sağı'nın Teknik Grubu (Bunlar Fransız, Alman faşistler); 14, Gökkuşağı Grubu (Bunlara "Bölgeciler" de deniyor. Avrupa'nın Kürtleri, Lazları): 13. Bağımsızlar: 12.
Dev-Yol savunmanları basın toplantısı yaptılar. Savunman Veli Devecioğlu, basın toplantısının sonunda, yerli - yabancı gazetecilere özetle şunları söylüyordu:
Türkiye'den ayrıldığımız ana kadar, Türkiye'de cezaevlerinin durumu ile ilgili en küçük bir iyileşme yapılmadı. Yöneticilerin verdikleri bilgiler, gerçeği olduğu gibi yansıtmamaktadır. Eğer Türkiye, Avrupa ile birleşecekse, insan hakları ihlalleri durmalıdır. Eğer bir düzelme olacaksa, sizlerin yardımınızla olacaktır...”
Bir gazeteci olarak Avrupa Konseyi merdivenlerinde, koridorlarında duyduğum heyecanı pek az yerde duydum desem yeri. Bir yandan Strasbourg’da bulunan savunmanlar, insan hakları Derneği ilgilileri Konsey yetkilileriyle konuşup ‘Türk hükümetini uyarın!" diyorlar: öte yandan, sosyal demokrat ya da ANAP'lı politikacılar "Aman durun!" diye kulis yapıyorlar. Biri çıkarken öbürü giriyor. Kimi yerde herkes birbirine tosluyor. Allah Allah! Bir merdiven başında Akarcalı'yla karşılaştık:
İdam cezalarını kaldırıyoruz dedi.
Şimdiye dek neredeydiniz? diye sordum (Kaldırıldığı da yok ya!)
Ama Sayın Ekmekçi, bizim memlekette hiçbir şey mücadeleyle alınmadı ki, hep yukarıdan verildi. Zamanı gelmedi, ondan.. Kim mücadele verdi?
Aman efendim, yürüyüş yapan çocuklar asıldı bizim ülkemizde.
Buyurun, siz bizim odaya götürelim!
O sırada Balfe geldi. Akarcalı bana, "Kusura bakmayın" der gibi baktı. İngiliz İşçi Partisi milletvekili Richard Balfe’yle yürüdü. Ben de Balfe'yle el sıkıştım mı şöyle bir, çünkü bir gün önce bizimle birlikteydi. "Yarın Deniz Baykalla Akarcalı'yı birlikte kabul edeceğim” demişti. Odasında Karl Marx'ın portresi asılıydı. İyi mi?
Konsey kulisleri tam bir cümbüştü. Yeşiller'in önerisi geçince suratlar asıldı mı? Yeşiller Baykal'ı neden dinlemediler?