“İşkenceci sağınlar” konusunda ilginç açıklamalar yapan, Danimarkalı Inge Kemp Genefke, Eczacılar Birliği salonunda, işkenceye karşı uluslararası sözleşmeleri anlatıyordu, Genefke, bu arada “İşkenceye Karşı Avrupa Sözleşmesi"yle, "İslami Sözleşme” dediği “Kuveyt Sözleşmesi”ni de andı. “Kuveyt Sözleşmesi”yle, bir sağının (doktorun) hiçbir zaman, kendi kişisel bilgisini, bir insanın vücuduna, kafasına ya da ruhuna zarar verecek biçimde kullanamayacağı benimsenmişti. Askerlik, ya da siyasal, ne nedenle olursa olsun... Genefke, “işkenceci sağınlar konusunda bir çalışma başlattık: yolumuza devam ediyoruz. Bütün dünyada, işkenceye bulaşmış sağınların, uğraşlarından uzaklaştırılmalarında kararlıyız..." dedi. Genefke, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Biz sağınlar olarak yansızız. Herhangi bir siyasal yanı tutmakla suçlanamayız, suçlanmamalıyız. Ama sağlık ahlakı açısından, işkencenin varlığını biliyorsak, bunun önlenmesi için çalışmak, bizim töresel (ahlaksal) sorunumuzdur. İşkenceyle savaşmak için uluslararası alanda işbirliği yapmak gerekir. Şu anda, uluslararası bir komite kurulmuş durumda, işkenceci sağınların yalnız sağlık çevresinde değil, hiçbir bilimsel çevrede yer almamalarına çalışacağız. Şili Sağınlar Birliği, işkence ortamında olduğu saptanan bir sağının bile “Sağınlar Birliği”nden atılmasını kararlaştırdı. Sağın işkencecilerle ilgili, şimdi bu noktadayız... İşkenceyle savaşımda başka bir adımımız daha var; bugün işkence görmüş insanları iyileştirebileceğimizi biliyoruz...
Genefke, işkence görmüş olanlarla ilgili olarak şöyle dedi:
Burada şunu özellikle belirtmek istiyorum: Danimarka'da, RCT’de işkence kurbanlarına “sayrı" gözüyle bakmıyoruz. Hatta, işkence kurbanlarının çok güçlü insanlar olduğunu düşünüyoruz. Hatta, bazıları kendi toplumlarında normalden daha dirençli insanlar. Dünyanın çeşitli ülkelerinden işkence kurbanları RCT’ye (İşkence İyileştirme Merkezine) geliyorlar; hepsinin de gerçekten büyük dirençli kişilikleri ver. Bu insanlar, işkence gören bu kişiler, çok anormal bir davranıştan sonra, normal tepkiler gösteren normal insanlardır. İşkenceye uğrayanın kâbuslar görmesi, çeşitli davranışlar göstermesi son derece normaldir Sayrı olan (hasta olan), işkenceye uğrayan değil, ona işkence yapandır. Biz bugün, işkenceye uğrayana yardım ederek, işkencecinin elinden kendi silahını alıyoruz. Çünkü sistemleri yürümüyor, insanların kişilikleri yıkılmıyor, dağılmıyor, onlar yeniden kendi kişiliklerine dönebiliyorlar. İşkence görenler, iyileştirilerek topluma kazandırıyorlar. İşkenceye karşı uluslararası sözleşmelerden sonra, işkence uluslararası bir suç haline gelmiştir. İşkenceciler, bu sözleşmeyi imzalamış herhangi bir ülkeye kaçsalar da kaçtıkları ülkede cezalandırılacaklardır. İşkenceciler, şu anda rahatsız bir konuma geldiler. Biz böylece, sağlık hizmetimizi insanlığın hizmetine sunuyoruz. Diğer insanlar için varız, herhangi bir devlet ya da siyasal sistem için çalışmıyoruz. (alkışlar)..,
Genefke, Danimarka'da İşkence Görenleri İyileştirme Merkezi'nin yöneticisi, Markussen de, genel yazmanıydı. Markussen, işkencenin tanımını yaparak konuşmasına başladı; şöyle dedi özetle:
İşkence kurbanlarının, işkenceden sonra neden ruhsal tedaviye gereksinim duyduklarını anlamak için öncelikle işkencenin amacını anlamak gerekli. Şunu açık olarak biliyoruz ki işkencenin asıl amacı, bir insanın kişilik bütünlüğünü kırmak, kişiliğini yıkmaktır. Bilgi almak, çevredeki diğer insanlar arasında terör, korku ortamı yaratmak bundan sonra gelen amaçlarıdır. İşkence yapılan kişilerden istenen bilgiler, zaten işkencecilerin elinde bulunmaktadır. Bu şekilde, işkence kurbanları, kendilerine yapılan işkencenin amacının bilgi almak olduğunu sanmaktadırlar. Aslına bakarsanız, işkencenin gerçek amacı, onların kişiliğini yıkmaktır. Bu kişilik yıkımı, en üst noktaya, işkenceye uğramış kişi adlar vermeye, bilgiler vermeye, yani “itiraf etmek” diye adlandırılan şeyi yaptıkları zaman, ulaşmaktadır. İşte o zaman, işkenceci amacına ulaşmış olmaktadır Eğer işkence kurbanları bunun farkına varabilirlerse, işkencenin ruhsal ve fizik olarak bıraktığı izlerin silinmesinde ilk adım atılmış olur. Ben işkence yöntemleri konusunda konuşmak istiyordum, ama vaktim yok, onun için işkence yöntemleriyle ilgili slaytlar göstereceğim: (Markussen, slaytla bilgiler verdi). İşkence yöntemleri falaka, dayak, cinsel saldırı ya da cinsel organlara eziyet, vücudun çeşitli yerlerine elektrik verilerek işkence yapmak, cinsel organlara elektrik verilmesi; kurbanın başının dışkıyla kirletilmiş suya sokulması, sigara ya da kızgın demirle yakma, iki ayağından, ellerinden askıya alma, ki bu durumda eklemler ciddi ölçüde hasar görüyor, kurbanlar askıdayken, öbür işkence yöntemleri uygulanıyor...
Markussen. işkence kurbanlarının iyileştirilmeleri için hazırlanan izlencelerin (programların) son birkaç on yılık bilgilere dayandığını söyledi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, işkenceden kurtulabilmiş olanlar değişik yöntemlerle iyileştirilmeye çalışılmışlardı. Ancak sonra anlaşıldı ki, sayrı, ruhsal olarak yeterince iyileştirilemiyor; 1970’ten sonra Kopenhag'da, RCT’de çalışmaya başladıklarında gördüler ki ruhsal ve fiziksel tedavi birlikte yürütülmelidir, işkenceden kurtulabilmiş insanlar, birçok ruhsal ve fiziksel yakınmalarla geliyorlardı. Bu yakınmalar da kendiliğinden, zamanla ortadan kalkmıyordu. İşkence kurbanları sakat kalıyorlar, büyük olasılıkla doğal yaşamları kısalıyordu. Ancak, doğru tedavi yöntemi uygulanınca iyileşmelerinin olanaklı olduğu da bir gerçekti. Markussen "Bizim iyileştirme yöntemimiz, bir sayrı, bir terapist, bir çevirmenle oluyor" dedi.
İşkence kurbanının yaşı önem taşıyor; sayrı ne kadar genç ise kişiliği de o denli hasar görüyor. Başka bir değişkense, kurbanın neden işkencenin yapıldığını bile bilmemesi, üçüncü değişken de bazı işkence kurbanlarının, öbürlerine göre, kendilerini daha çok koruyabilmeleri, savunma güçleri özellikle... İşkence kurbanları sığınmacıysalar, iyileştirilmeleri kolay oluyor; işkence kurbanlarının kendi ülkelerinde iyileştirilmeleri yönteminin yürütülemeyeceği konusunda bir soru işaretini usa getiriyor.
Markussen, şöyle diyor:
İşkence kurbanlarının iyileştirilmesinde (tedavisinde) öyle bir noktaya ulaştık ki bunu işkence kurbanları olduğu kadar, sağınlar ve Üçüncü Dünya ülkelerinden sağlık personelinin yardımıyla oluşturduk. Burada üç ilkeden söz edeceğim: ilki, işkence kurbanını muayene ve tedavi ederken, işkence anılarını anımsatacak yöntemlerden kesinlikle kaçınmak gereklidir, örneğin kan testleri, kendi kanlarıyla yıkanmış, ya da ağır yaralı arkadaşlarını görmüş işkence kurbanlarında çok kötü çağrışımlar yaratıyor. Bir başka örnek insan vücudunun çeşitli yerlerine elektrotlar bağlanarak yapılan kalp muayeneleri de elektrik işkencesi yapılmış sayrılarda uygulanamayacaktır. Eğer işkence kurbanı uzun süre küçük hücrelerde tek başına kaldıysa, küçük odalardan ve asansörlerden kaçınmak gerekiyor. Kapalı kapılardan, parlak ışıklardan da kaçınmak gerekiyor tabii. Jinekolojik muayene, işkence görmüş bir kadında çok kötü şeyler anımsatabilir. İşkenceden kurtulabilmiş bütün insanlar, işkence sırasında çırılçıplak soyunmaya zorlanmışlardır; bu yüzden muayene ederken, sayrılardan soyunmalarını istemek de sayrılar için çok kötü bir deneyim yaratabilir. Bazen tedavi ertelenmeli ya da çok yavaş ve sakin bir biçimde ilerletilmelidir. Ve muayenenin nasıl yapılacağı, neler yapılacağı, işkence kurbanına ayrıntılarıyla anlatılmalıdır, Tedavi yolu seçerken de sayrının isteklerine saygı gösterilmeli, dikkat edilmelidir. Özellikle iğne, şırınga yapılırken sayrıya, bundan korkacağı göz önüne alınmalıdır...
8 Ekim 1989, Cumhuriyet