Ercan Vuralhan’ı aradım, konuştum; buna konuşmak denirse! ANAP genel merkezindeydi.
Nasılsınız? dedi; soruyu pat diye sormanın sırasıydı:
Ercan Bey, ben bir şey duydum; Milli Savunma Bakanlığınız sırasında, Zeynep ile Asım Ekren’e, dışarıdan uçak alımında temsilcilik vermişsiniz, bu doğru mu? Bunu öğrenmek istiyorum!.
Temsilciliği bakan vermez ki?
Kim verir?
Bakan vermez, bakanı ilgilendirmez!
Peki, böyle bir şey var mı?
Benim bilgim yok efendim; siz nereden öğrendiniz bunu?
— Bir yerden duydum! Efendim, Mehmet Yeğinmen var,
F-16'ların danışmanıymış, acaba o kanaldan olabilir mi?
Sayın Mehmet Yeğinmen'i tanırım; çok saygı duyduğum bir insandır...
Zeynep Hanım'ın dayısı olur da acaba o kanaldan...
Bilmiyorum, yalnız şu var; uçak atımında, çeşitli gruplar olabilir, o gruplardan birine girdilerse, onu bilemem...
Nasıl yani?
Çeşitli gruplar olabilir, bakanlık o gruplara, “Ne yapıyorsunuz? Şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın” gibi tavsiyelerde bulunabilir. Onlar da böyle bir gruba girdilerse, onu bilemem...
Anladım ki Ercan Vuralhan pek yardımcı olmayacak! Niye olsun ki? “Ercan Vuralhan olayını inceleyen denetçi büyükelçilerden biriyle konuşayım belki bir ipucu alırım" diye düşündüm; birine sorsam, şu karşılığı mı verirdi?
Biz yalnız, Ercan Vuralhan’ın Dışişleri'ndeki işlemlerini inceledik, Milli Savunma Bakanlığındaki işlemleri bizim görevimiz içinde değildi, hiç bakmadık!
Ercan Vuralhan, basın toplantısında, zaten onları suçlamamış mıydı? Vuralhan olayı küllendirilmek mi isteniyordu? Zeynep Ekrenle Asım Ekren, dışarıdan getirilen uçaklardan, bir yüzde aldılar mı, almadılar mı? Bunu nasıl öğreneceğim? Vuralhan'da iş yok! Şimdi Zeynep'le, Asım'ın beni aramalarını bekleyeceğim; bana doğru' ya da yanlış' desinler, 'aldık' ya da 'almadık' desinler. İkisi de olur! Dedikleri. “Ankara Notları"nda olduğu gibi yayımlanacak!..
* * *
Bundan bir buçuk, iki yıl önceydi; Atatürk Orman Çiftliğindeki bir yemekte. Mehmet Keçeciler de vardı. Söyleşi koyulaşmıştı. Kendisine sormuştum:
ANAP'ın cumhurbaşkanı adayı kimdir?
Turgut Bey'dir!
'Yazılmaması koşuluyla' konuşuldu; “Şimdi yazmazsanız, her şeyi söylerim" demişti. Yazmadım, ama gazetede arkadaşlarıma anlattım, konuştuklarımı.
Dur bakalım, daha çok şey değişir! diyorlardı
Keçeciler, o yemekte. Kenan Bey'in kendisine bir zamanlar
“plaket" verdiğini de söylemişti! İkisi de Konya'dan mı tanışıyorlardı?
Keçeciler, Turgut Bey'in Çankaya'ya çıkmasına karşıydı. Ama yapacak bir şeyi de yoktu. ANAP'ta, çok kişi 'Biz ne olacağız?' derdindeydi.
Karşılaştığım SHP'lilere takılıyordum;
Hacı Turgut Bey, cumhurbaşkanımızdır; kendisini kutlamaya hazırlanın! (İlhamı Soysal, daha bir damarlarına basıyordu ya...)
Yapma Ekmekçi, nasıl olur?
Bal gibi olur, bekleyin!...
Tabandaki halk, daha iyi değerlendiriyordu olayları. Bir gazete dağıtıcısı şöyle demişti:
Abı. Turgut Bey yukarı çıkacak; bunu Süleyman Bey de istiyor; “O, yukarı çıksın ki, ANAP dağılsın, bana kalsın!" diyor. Süleyman Bey’in kurnazlıklarını Turgut Bey de biliyor; “Sen tilkiysen, ben kuyruğuyum!" diyor
“Sen tilkiysen, ben kuyruğuyum" sözü, halk sözüdür. Kuyruğu izler en iyi, tilkiyi! Tilki nereye gitse, arkasında. Tilki kuyruğundan gizli bir şey yapamaz, yapabilir mi? Kuyruğu, yıllarca tilkiyle birlikte olmuş: huyunu, suyunu biliyor. Nerede kazık atılacak öğrenmiş. Vefa mı? Hıncal Uluç iyi bilir onu; eskiden iyi bir takımdı, İstanbul'da! Bir de bozası vardı, yine var mı ne bileyim? Arayana, "Vefa" duruyor, yerli yerinde...
Hacı Turgut Bey’i Çankaya'ya çıkarmama çabaları, bir şeye yaramadı. AP'nin bir eski bakanıyla, emekli Yargıtay üyesi Halil Gürcet’in cenaze töreninde konuşuyorduk; şöyle dedi;
Turgut Bey, muhalefetin önüne bir yumak attı, aylarca o yumakla oynayıp durdular. Cumhurbaşkanlığıyla, erken seçimle oyalanıp durdular. Böylece. Turgut Bey, ülkeyi ilgilendiren sorunları unutturdu.
SHP'nin durumu yürekler acısı mıydı? SHP'nin Genel Yazmanı Deniz Baykal, “Belli olmaz, erken seçim sonrasında, bir SHP'li Çankaya'ya çıkabilir" demeye getirmiş, uzun uzun alkışlanmıştı. ölme eşeğim ölme, yoncalar bitecek de! Tabii, yoncalar bitince, Deniz Bey de başbakan olacak! O da Hinthorozu'nun kuyruğu mu ne? “Bir gitse de yerini kapsam" mı diye düşünüp duruyor? SHP'nin yanlış üstüne yanlış yapmasında, genel yazmanının payı küçümsenebilir mi? Bu, Hinthorozu'nun yanlışı yok demek değil elbette. Önce, genel yazmanını değiştirmeli, bunun savaşımını vermeli. Belki o zaman, hiçbir şey yapamasa bile, Bülent Bey'lerin oylarını toplayabilir.
Çankaya'ya çıkan Turgut Bey'le konuşmamak da tutarlı değil gibi geliyordu çok kimseye. Eloğlu atı almış, Üsküdar’ı geçmiş; arayan layığını bulmuş!..
SHP'liler, avara kasnağa dönmüşlerdi; “Ne yapalım, edelim, Turgut Bey'i Çankaya'ya çıkarmayalım" diyorlar, ama yapacak bir şey de bulamıyorlardı. Bulamadılar da...
19 Ekim 1989, Cumhuriyet