Toz Duman İçinde...

Savunman Emin Değer anlatmıştı olayı; konu Kenan Bey'di; şöyle dedi:
Kaya Berker. Mızıka Okulu öğrencileriyle ilgili bir dava açtı. Davanın özü şu: Mızıka Okulu öğrencilerinin statüsü, yakalarına göre yönetmelikte düzenlenecekken. Genelkurmay Başkanlığının 1949 yılında düzenlediği talimatla (buyrukla) o güne dek idare edilmiş. Kaya Berker yakalamış bunu, okuldan çıkanlar sekiz öğrencinin hakkını almak için Danıştay'da o talimatın iptalini dava etmiş. Danıştay da kabul etti bunu. Şimdi gayet normal, yeni yeni anayasal düzene göre iptal edilmesi kadar doğal bir şey yok; bir gün Albay Kenan Bey koltuğuna dosyalan almış geldi.
Ne o Albayım, dedim. Aramız daima iyi, o Okullar Dairesi'nde, ben hukuk müşaviriyim, binbaşıyım, hatta Ankara'dan ayrılmasına karşın, tümgeneralliğine dek, 12 Mart oluncaya değin, karşılıklı haberleştik; anlattı:
Eminciğim! görüyorsun, Genelkurmay Başkanı’nın İmzaladığı talimatı iptal etmiş Danıştay, dedi.
Ne olmuş, dedim, gerçekten şaşırdım. Olayı anlattı:
Nasıl olur, dedi.
Albayım, dedim, şimdi girdiğimiz yeni dönem, hani ‘1961 Anayasası silahlı kuvvetlerin eseri' diyoruz ya, bu dönemde parlamentodan üstün bir şey var mı demokratik bir ülkede? Yok. Parlamentonun kabul ettiği yasayı Anayasa Mahkemesi iptal ediyor; Genelkurmay Başkanı'nın düzenlediği bir talimatı Danıştay niye iptal edemesin? Şimdi izah ediyorum; yasalar anayasaya aykırı olamaz, olursa iptal edilir; tüzükler, yasaya ve anayasaya aykırı olamaz, olursa iptal edilir; yönetmelikler, tüzüklere ve yasalara, anayasaya aykırı olamaz, olursa iptal edilir; hepsini kabul ediyor; fakat sıra talimata gelince, Koskoca Genel Kurmay Başkanı’nın imzaladığı talimatı nasıl iptal eder Danıştay?' diyor. Ekmekçi, biz tam bir buçuk, iki saate yakın mücadele ettik. Koskoca Genelkurmay Başkanı'nın imzaladığı talimat nasıl iptal edilir?' diyor. Sonunda dayanamadım, dedim ki:
Albayım, benim işim çok, kusura bakmayın... Kızdı, aldı dosyaları gitti; üç dört gün sonra geldi, gereği neyse yapmıştı...”
Türkiye'de tozdan dumandan ferman okunmuyor; Türkiye yeni bir bunalımın eşiğinde; cumhurbaşkanı iki çift söz edecek yerde susuyor. Bu konuda konuşmaya niyetli değil gibi. Kişilerin yaptırdığı birkaç okulla ilgili, heyecanlı konuşmalar yapıyor, iyi, güzel de yedi yıldır “köy enstitüleri" adını ağzına almadı. Harp Okulu'ndan 1938'de çıktı. İki yıllık genç bir subayken, yurdu saran köy enstitüleri olayını görmemiş, duymamış, yaşamamış olamazdı. Bunları anılarında mı yazacak?
1982 Anayasası’nın, cumhurbaşkanı seçimine ilişkin hükmü, tutarlı değil, bu çıktı ortaya. Oyları yüzde 13'e düşmüş bir siyasal parti. Meclisteki çoğunluğuna güvenerek cumhurbaşkanı seçebilir mi? Seçiyor bile!
SHP'de Deniz Baykal, partisi içinde tartışılır duruma geldi kısa sürede. Sorunu saptırıp DSP'yi gündeme getirmek, Ecevit'e suçlamalarda bulunmak yanlıştı. Dediklerinin hiçbiri olmadı, tahminleri baştan sona yanlış çıktı. Bir gazeteci, bu tahminleri yapsaydı, gazeteciliği bitmese bile, güvenilirliği kalmazdı, ne bileyim? Her şey oldu, ne oldu? Derdi erken genel seçimdi; erken genel seçimi garantilemenin yolu, ara seçimden kaçmaktı; Hacı Turgut Bey'in de, ara seçime götüreceği belli oldu; bu durumda, Deniz Baykal, Bülent Beyi suçlamaktan başka yol bulamadı. Bir SHP’li, “Rezil olduk!" diyordu...
Hinthorozu Erdal Bey düşünüyordu. Milletvekilleri, evlerde birer grup olarak toplanmaya başlamışlardı. 27 kişi, grupta bir araya gelmişler, "Bundan sonra istifa edilse de biz yokuz" diyorlardı. Erdal Bey'in örgütle milletvekillerini karşı karşıya getirdiğine ilişkin eleştiriler vardı. Erdal Bey, pazartesi günü MYK toplantısında, biraz geri adım atar gibi mi oldu? Genel seçim olmayacaksa, Meclisten çekilmenin bir anlamı kalmıyor demeye mı getirdi? Gelişmelerden kuşku da duyuyor muydu? “Hinthorozu bu, hiç belli olmaz, bir şey yapar mı yapar vallahi!" diyordu bir SHP’li, “Böylece şu ANAP'tan da, milletvekillerinden de kurtulayım!" diye düşünebilir. "Ama politikadan çekip gitmez!"
Hacı Turgut Bey'in Çankaya’ya çıkıp çıkmaması bir numaralı sorun durumuna getirildi. “Çıkamazsın” derken, o “Çıkacağım, görün bakın!” dedi. SHP dediğini yaptıramaz oldu, kamuoyu gözünde. Hacı Turgut Bey bu konuda hiç geri adım atmadı. Milliyetin salı günkü sayısında, Bedri'nin bir karikatürü vardı; Hacı Turgut Bey, Türkiye haritasını sırtlamış gidiyordu; bu bana, 1960'larda Elektrik Etüt'te birlikte çalıştıkları sırada, bir mühendisin, Hacı Turgut Bey için söylediği şu sözü anımsattı. Arkadaşı, yanındakilere şöyle demişti:
Bu Turgut'a dikkat edin, bir gün memleketi ele geçirecek!
Söyleyenin adı bende saklı dinleyenin de. Bir gün, Elektrik Etüt'ün Genel Müdürlüğü'nü yapan İbrahim Deriner'e sormuştum:
Efendim, Turgut Bey, sizin yanınızda çalıştı; onunla ilgili bazı şeyler sormak istiyorum, görüşebilir miyiz?
Hayır Mustafa Bey, demişti, bu konuda konuşmam!.. Bildiklerini, birlikte gömütlüğe götürdü!
Erdal Bey, kendisini yanlışlara götüren çevresini, başta genel yazmanını ayıklamalıdır. Onu yanlışlara götürenlerin başında o geliyor. Turgut Bey'in, tüm davranışlarının altında Deniz Bey'in polemikleri yatar. Hesaplarım şimdi görsünler bakalım!
Hacı Turgut Bey, Çankaya'ya çıkacak: 31 ekim oylamasında oylar az daha artabilir; 1990'da da erken seçim kaçınılmaz. ANAP içindeki "parti içi muhalefetin tutumu ilginçtir. ANAP’ta, 12 Eylül'ün bu son partisinde, demokratik savaşım çekirdeğinin çabaları izlemeye değerdi; cumhurbaşkanlığı seçiminde boş oy kullananlarla. Çelikbaş'a oy verenlerin bir bölümünün ANAP’tan kopmaları beklenebilir.
‘Toz Duman İçinde”, Talip Apaydın’ın Kurtuluş Savaşı'na ilişkin romanının adı; biz be toz duman içinde kaldık; çıkacağız aydınlığa!.