Savunman Emin Değer Kastamonuludur; şöyle diyordu:
—Valla Ekmekçi, benim kanımca, taa vaktiyle söyledim, cumhuriyet Kastamonu'ya borcunu ödememiştir!
Emin Değer, bununla, İnebolu'dan Ankara'ya gelen yolun uzun süre yapılmadığını vurgulamak istiyordu. Yol, üç yıl önce bitmişti. İnebolu Kurtuluş Savaşımızda, büyük önem taşır. İstanbul’dan Anadolu'ya silahlar bu yoldan geldi. Emin Değer konuşuyordu:
—Kastamonu'nun kromunu almış, satmıştır, ormanını almış satmıştır, bakırını almış satmıştır; cumhuriyetin kuruluşunda Kastamonu'nun ve bu yolun çok önemli, etkin bir payı vardır. Bugün Kastamonu, Batı'da bir Doğu bölgesidir. Kalkınmada hâlâ, ikinci öncelikli yerler arasındadır, birinci öncelik bile verilmemiştir Kastamonu'ya. Özette, cumhuriyet, Kastamonu’ya borçludur!
Karaman il olduktan sonra, koca Konya küçülmüş, şu anda Kastamonu'nun yüzölçümü Konya'yı geçmiş! Burada da Bartın'ın ya da Karabük'ün il olması söz konusuymuş. O zaman da Kastamonu'dan kimi ilçeler gidecekmiş. Halen Kastamonu'nun on altı ilçesi var; üç tane kasaba daha ilçe olma yolunda. Tosya da iI olmak ister, 26 bin nüfusu var...
Kastamonu'da böylesine uzun süre kalmamıştım. Savunman Emin Değer’le, Anıl Çeçen birlikle, Kastamonu'da Cumhuriyet Kitap Kulübü’nde Özkan Kitabevi'nde kitaplarımızı imzalıyoruz; imzadan önce, Özkan Kitabesi yöneticisi Mustafa Özkan'ın evinde, Kastamonu'nun etli, mantarlı pidelerinden yedik. Korkumdan soruyorum:
—Yağı kızarmış mı?
—Hayır, kızarmış yağ yok...
Biz pideleri mideye indirirken. Mustafa Özkan'ın eşi Şükran Hanım yenilerini pişiriyor sacda. Bunlar Kastamonu'nun ünlü pideleri. Şükran Hanım da, benim gibi yüreğinden sayrılık geçirmiş. Emin Değer:
—İşte bizim pidelerimiz bu işte. Ekmekçi! Anıl Çeçen takılıyor:
—İçimizde en Avrupalı sensin abi, sonuna dek çatal bıçak kullandın!..
—Dedelerimden biri Firenk Mustafendi ya!
—Bir Firenklik var diyorsun...
Yemekte, Kastamonulu sağınlardan (doktorlardan) Atıf Uğurlu da var; akşama Atıf Beylerdeyiz!
Cumhuriyet Kitap Kulübü yöneticisi Mustafa Özkan, Köy Enstitülü Gölköy Enstitüsü'nü bitirmiş. Gölköy'ü de gezeceğiz .
Kastamonu'da bol mantar yetişiyormuş ormanda.
—Buralarda bol domuz da olması gerek!
—Var. Yaban domuzu bol.. Emin Değer takılıyor:
—Yav Ekmekçi, biz insanların haklarını savunamıyoruz, bırak şu domuzları!
—Kastamonu’da yabandomuzlarını köylüler vuruyorlar; birileri alıp dışarıya satıyor.
—İstanbul'da altı yüz bin Kastamonulu var, diyor Atıf Uğurlu.
—Ankara’da yok mu?
—Ankara'da da var.
Cumhuriyet Kitap Kulübü'nde, kitaplarımızı imzalarken, genç kızlar, erkekler, öğrenciler sorunlarını anlatıyorlar. Kastamonu1 da Eğitim Yüksekokulu’yla, Meslek Yüksekokulu var; Eğitim Yüksekokulu öğrencilerinin sorunları dizboyu. Okulun öğrenci sayısı 1250, bunun 480’i okul yurdunda kalıyor. Öğrenci yurdu okul çevresinde. Öbür öğrencilerin bir bölümü, çeşitli tarikat yurtlarında kalıyor. Bu yurtlar, İlim Yayma Cemiyeti, Diyanet, Vakıf Yurtları. Bir bölüğü de kendi olanaklarıyla sağladıkları yerlerde kalmaktalar. Gündüzlü öğrencilerin, çalışma saatleri dışında (cumartesi- pazar günleri de) okula girmeleri yasak. Bu öğrenciler, okulun olanaklarından yararlanamıyorlar. Okul yönetimi, yayımladığı duyuruda şöyle diyor.
"1- Saat 17.30'dan sonra, yurtta kalan öğrenciler okula girerken, yatakhane kimlik kartlarını danışma görevlisine göstermek mecburiyetindedirler.
2- Yurtta kalan Öğrenciler yatakhane kimlik kartlarını her zaman yanlarında bulunduracaklar ve istendiğinde göstereceklerdir.
3- Gündüzlü öğrenciler 17.30-08.00 saatleri arasında, resmi tatil günlerinde okulda bulunamazlar.
4- Kurallara uymayarak okulda bulunan veya girenler hakkında disiplin kovuşturması yapılacağı gibi, durumlarını emniyet kuvvetlerine bildirilmek suretiyle ayrıca işlem yapılacaktır"
Burada da “çifte uygulama" sürmekte; "Bizim Ocak Derneği”nin başkanıyla, 'tayfaları" günün her saatinde, okula rahatlıkla girip çıkmaktalar
Okulda, bir öğretim görevlisi, adı A.R.G. derslerde hak dinlerini anlatırken "Hıristiyandan, Yahudiden dost olmaz’’ deyip, bunu ayetle açıklıyor. Napolyon’un mason olduğunu anlatan öğretmen, Atatürk'ün de Napolyon’a benzer resimleri olduğunu, satır arasında vurgulamaktan geri kalmıyor. Adam, bununla da yetinmeyip "Türk- İslamcı" olduğunu söylüyor. Bir gün şöyle diyor:
—Aranızda Alevi varsa, kalkıp söylesin, tartışalım!
Meslek Yüksekokulu öğrencileri, okul içinde “Cumhuriyet" Gazetesi'ni okuyamadıklarını söylüyorlardı. Faşo eğilimli öğrenciler, öğrencilerin “Cumhuriyet”lerini yırtıyorlardı. Kız öğrencilere baskılar yapılıyor, "Siz şu gruba takılın" deniyordu. Türk-İslam sentezi bu okulda da geçerliydi.
Eğitim Yüksekokulu’ndan bir öğrenci şunları söyledi:
—Biz öğretmen olduğumuz zaman, elimize gelecek genç insanlara bir şeyler verebiliriz. Ben, çocuğa özgürlüğü, demokrasiyi aşılayabilirim. 11-12 yaşındaki çocuk, yeni yaşama atılmış bir çiçek gibidir. Niye sürekli din eğitimi olsun? Niye her şeyi dine dayandıralım; bilime dayandırmayalım?
7 Kasım 1989, Cumhuriyet