Cüneyt Arcayürek'in "Namı 864 Rakımlı Tepe-Çankaya” kitabında, “cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesi”ne ilişkin bir bölüm vardı; şöyle diyordu Cüneyt kitabında;
"...Evren Anayasanın öngördüğü kimi hükümlerin MGK'da nasıl karara bağlandığını anlattı. Cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesini istiyordu, ama bu görüşe, özellikle MGK'ya hukuk danışmanlığı yapan Emin Paksüt karşı çıkmıştı. Birkaç aday çıkacak, kırıcı bir kampanya olacak, Çankaya'ya gelen insan "zafiyete" uğrayacaktı. Oysa Evren "Halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanının ‘hiçbir partinin desteğine ihtiyaç duymayacağı' için daha sağlıklı görev yapacağına inanıyordu..."
Burada adı geçen Emin Paksüt, Cüneyt’in kitabını okumamıştı, ama kitaptan bu bölümü aktaran Hasan Pulur’un yazısını okumuştu. Ne diyeceğini sordum. Şöyle dedi:
Hani, ne demiş? "Bu Muganniye'nin kızları, Hasene ile Hüsnüye'ye falan düşmanlığından bilmem Kerbelâ çıktı" demiş, “İslâm tarihini iyi biliyorum" demiş; onun üzerine "Yahu, yanlış bir şey varsa düzelt" demiş, karşı taraf gülünce senin gibi, “Neresini düzelteyim?" demiş, ben bunun...
Bir kere ben, 12 Eylül döneminde ben, almış sıfat, mıfat.. Almış, hukuk danışmanı, bilmem ne danışmanı... diyelim işte. Başbakanlık teklif edildi.
- Onu biliyoruz.
- Ama, Anayasa hakkında genelge söylediğim laf da, tabiatıyla şu: 1961 Anayasası’nın hazırlanışında şeref payım var. O Anayasa Komisyonu'nun ikinci başkanıydım. Ama, aslında birinci başkanımız Allah rahmet eylesin, Enver Ziya Karal tarihçi olduğu için tabii bana daha çok rol düşmüş idi. E, tabiatıyla Anayasa hakkında ne söylerse söylesin, ben daima o yanlış anlayışları bir kenara İtip "1961 Anayasası bizim anlayışımıza uygun anayasadır" diyen adamım. Böyle olduğuna göre bana bir Anayasa hakkında ne sorulursa, "1961 Anayasasından çok uzaklaşmaya kalkışmayın" tavsiyesinde bulunurum, herkese. Anayasayı yaptıkları mekanizmada, Danışma Meclisi vs. Danışma Meclisi'nde de görev almadım malum...
- Önerildi mi o zaman?
- Teklif edildi, doğru. O da edildi, "Ben görevimi 61'de yaptım, onlar geride kalmış şeylerdir” dedim.
- Enver Ziya Bey e önerildi (Danışma Meclisi Üyeliği) biliyorum...
- Bunlar geride kalmış şeylerdir, dedim. Onun için, uydurma! "1961 Anayasası’ndan uzaklaşmamanız iyi olur" demişim. O lafın içerisinde 61 Anayasasının formülü hakikaten parlamenter demokrasiye göre böyle. Şimdi, öyle yazmış Hasan Pulur, benim şahsi dostluğum yok, Hasan Pulur acaba ne der? Ne derse, aslında Anayasanın "Meclisçe seçilir" hükmünden kaynaklanmıyor sıkıntı, sıkıntı bugünkü adayın (o zaman daha kesinleşmemişti) kişiliğinden kaynaklanıyor, çevresinden kaynaklanıyor. Ve bir de parlamentoda seçim kanunundan dolayı, çoğunluğun teşekkül tarzından kaynaklanıyor. Yani bu seçim kanunu iledir ki, fazla milletvekili getirdi bu parti...
- Şimdi, orada bir şey var, halk tarafından mı seçilsin, Meclisçe mi seçilsin?
- Biliyorsun, 1961 Anayasası Meclisçe seçilmesini uygun gördü. O zaman da bu fikirler ortaya atıldı. Meselâ, Kasım Gülek arkadışımız, "öyle yapsak" havasındaydı.
- Anladım.
- Ama biz, parlamenter demokrasiyi daha hürriyet düzenine uygun telakki ettik, ve dedik ki "Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı olmaktan öte, keyfi ve indi mülahazalarını (düşüncelerini) hâkim kılmak temayülüne sapabilir, bizim memleketimizde.
- Başkanlık sistemin gibi.
- Parlamenter demokrasinin içinde bile, 1950-60 mücadelesini hatırlayanlar gördüler manzarayı. Şimdi mesele şu; tabii o yazı yanlış, dediğim gibi, öyle değil...
- Değinmek istediğim bir nokta var, izin verirseniz; yani “cumhurbaşkanı halk tarafından seçilirse, siyasi tartışmalarda yıpranır" diyor, ağırlıkla, sizin hakkınızdaki yazı. Öyle midir? O da var mı yani?
- Şimdi, hayır bak, "Başkanlık" sisteminin tercihi, yahut “Parlamenter" sistemin tercihi; Başkanlık yarı başkanlık sistemi mi. yoksa parlamenter demokratik düzeni mi? Benim tercihim, parlamenter demokratik sistemdir. Başkanlık sistemini bizim memleketimiz için uygun bulmuyorum ben. Amerika’dan esinlenenler, buna pek heveslidirler. De Gaulle hayranları yarı başkanlık sistemini tercih ederler.
- Anladım!
- Memleketin bugün karşı karşıya geldiği probleme gelince, bu işe soyunup aday diye çıkmış olan zatın, kişisel yapısından kaynaklanıyor, çevresinden kaynaklanıyor... Bugün, başka şeyi bir kenara bırakamıyor bizim gazetelerimiz, meselâ yok bugün “mal beyanı" üzerine yazılmış bir yazı. Bunun harıltısını, gürültüsünü yapmak gerekir. Bütün basının manşetinin bu olması lazım gelir. Yapılmıyor bu.
- Peki, Emin Paksüt'ün nesi var?
- Emin Paksüt'ün, Ekmekçi gibi dostu var! (Gülüşmeler) 12 Eylül uygulamaları ile ilgili tartışmaların sürüp gideceği anlaşılıyor...
12 Kasım 1989, Cumhuriyet