Kastamonu’da Gençler...

Kastamonu’nun Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı önemli rolü bilmeyen yoktur. O günlerin gençliğiyle ilgili bir başka olay da vardır. Öğretmen Nihat Dicle, bu öteyi Arslan Kaynardağ’a anlatır. Nihat Dicle, Rıfat Ilgaz'ın “Hababam Sınıfı’' yapıtında geçen "Kel Mahmut'tur. Ilgaz, Nihat Dicle'yle köy enstitüsü öğretmenlerinden Hamit Özmenek'i birleştirmiş, ortaya "Kel Mahmut” çıkmış. Olay ise şöyle:
Mustafa Kemal, Sakarya Savaşı sürüp giderken, Kastamonu'da İstiklal Mahkemesi Başkanı olan Mustafa Necati'ye gizli bir telgraf gönderir. Şöyle der özetle telgrafta: "Savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Sonuç henüz belli değil. Orduyu belki de Kızılırmak’ın gerisine çekmek gerekecek. Benim Kızılırmak gerisine gidebilmem için iki yol var: Biri Kayseri den geçiyor, biri Kastamonu'dan. Kısa olan yol Kastamonu yolu. Bu yolu seçersem Kastamonulular benim oradan güven içinde geçmemi sağlayabilirler mi?"
Bu telgrafın çekilmesi, Mustafa Kemal'in “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” dediği günlere rastlar.
Mustafa Necati, telgrafı alınca hemen Kırkçeşme Mahallesindeki gençler kahvesine gider. Gençler onu görünce ayağa kalkarlar öyle ya, İstiklal Mahkemesi Başkanı kahveye gelmiş. "Korkmayın, rahatsız olmayın" der. Mustafa Necati, “Bir kahvenizi içmeye geldim. Aranızda yabancı var mı?” diye ekler. Gençler "yok" derler. Bunun üzerine asıl konuya girerek, Kemal Paşa, Kastamonu'ya gelir de Kızılırmak gerisine geçmek zorunda kalırsa, onu koruyup koruyamayacaklarını öğrenmek ister. Kırkçeşmeliler, Kastamonu'nun bu yiğit çocukları "Paşa ne zaman isterse gelsin, biz onun etrafına ateşten çember oluruz, kimse bir şey yapamaz" diye ant içerler.
Olayın öyküsünü. Mustafa Necati, Milli Eğitim Bakanı olup da yeniden Kastamonu’ya geldiğinde halkla yaptığı söyleşide anlatır. Hacı İbrahim Dağı’ndaki yemekte yapılan bu konuşmayı dinleyenler arasında öğretmen “Kel Mahmut" yani, Nihat Dicle de vardır. Mustafa Necati, coşkun yaradılışlı, duygulu bir insandır. Cepheye giden asker kafileleri İstiklal Mahkemesi önünden geçerken. sabredemez, dışarı fırlar, konuşmalar yapar, haykırır, herkesi ağlatıp coşturur. Askerleri, Muhittin Paşa'dan sonra, bir de o uğurlar. Bunları anlatan Arslan Kaynardağ, "İstiklal Savaşı cephelerinde, özellikle Sakarya'da en çok şehit veren ilimiz Kastamonu’dur” der.
Kastamonu'da Özkan Kitabevi'nde. Emin Değer, Anıl Çeçen’le birlikte kitap imzalarken, okurlarla söyleşiyoruz. Cumhuriyet Kitap Kulübü, geçen yıl 29 Ekim'de açılmış. İlhan Selçuk, Rıfat Ilgaz. Rahmi Saltuk kitaplarım, bantlarını imzalamışlar. Konuklar için bir "onur defteri" o zaman açılmış. Kitabevi dolup taşmış. Kızlı, erkekli öğrenciler, kitap imzalatıyorlardı. Takılıyordum:
—Kitaplar pahalı, parayı nereden bulup da alıyorsunuz kitapları?
Sonradan, kitabevi yöneticisi Mustafa Özkan söyledi; üç-beş kişi bir olup, bir kitap alıyorlarmış, içim cız etti!
Çok uzak illerden, ilçelerden gelip Kastamonu'da okumaya çalışıyorlardı. Kastamonu yakınında, Gölköy Enstitüsü vardı, oraya gidecektim; Mustafa Özkan, orayı bitirmişti; enstitüler yozlaştırıldıktan sonra okuyabilmişti ya, olsun. Gidip gördük Gölköy Enstitüsü’nden kalanları; içim burkuldu. Ağaçlar olduğu yerde duruyor da, yapılar dökülüp kalmış. Yıka yıka biteremişler, geçmiş sağ güçler. Köy enstitülerini yıkmışlar, ama yeni yetişen kuşaklardaki, "enstitülük" anlayışını ne yapmalı? Mantar gibi yetişmişler arkadan işte. Haydi bakalım!
Mustafa Kemal'in Kastamonu’ya çok Önem verdiğini anlatmıştım. Şapka devrimini de İnebolu'yla, Kastamonu'da başlattı. Bunun anlamı var. Ama, şapka devriminin başlatıldığı yerde, şimdi tekkeler dolaşıyor! Bir öğrenci, şöyle dedi:
—Şapka devrimi burada başlamış, ama burada bitmiş! Bir kız öğrenci:
—İzinden gidilmemiş! diyor. Emin Değer ekliyor:
—İzne çıktığımız için gidemedik!
Öğrenciler arasında kendimi, köy enstitüleri havasında görüyordum. Ahmet Emin Yalman, köy enstitülerini gezip gördükten sonra, “Yannın Türkiyesi'ne Seyahat” koymuştu kitabının adını. Ben de yarının Türkiyesi’ni geziyor gibiydim Kastamonu'da gençleri görünce...
Öğrencilerin, gençlerin sorunlarına Cumhuriyet’in eğildiğini söylüyorlar, seviniyorum. "Ama daha çok duyarlı olmasını istiyoruz" diyor bir genç. Biri şunları söylüyor:
—Sadece Ankara’yla, İstanbul'la yetinmesin. Bu yörelere Cumhuriyet hiç eğilmiyor. Şikâyetçiyiz!
—Buralarda ne olup bittiğini kimse bilmiyor. Buralar, kuytuda, köşede kalmış.
—Anadolu'ya açılmıyor gazete, yeterince açılmıyor. Sorular yöneltiyorum:
—Size ağır geliyor mu Cumhuriyet?
—Hayır, yanıtını veriyorlar.
Ama Cumhuriyeti sadece Öğretmen, aydın değil, köy kurulundaki üye de okumalı! diye üsteliyorum.
Bir genç, Ahmet Özdikmenli adı, Kastamonu'da bir sanatevi açmış; adı "İlkim Sanat Merkezi’’, burada çeşitli sergiler düzenleniyormuş. Araç ilçesinde de "Yakamoz Kitabevi” var, minicik bir kitabevi. Oradan birer kitap aldık. Ahmet Dikmenli, diş sağlığı doktoru; "iki kardeşiz, ikimizin de uğraş alanı aynı" diyor. Kızının adı “İlkim", onun adını koymuş, sanat merkezine. Fotoğraf, resim sergileri düzenliyorlarmış. Yani bir fotoğraf yarışması açmışlar. Bir bayan okur:
—Sanat merkezi küçük bir yer, ama moral veriyor insana; diyor...
—Kastamonu'da bir boşluk vardı; iddialı olmadan, bu amaçla açtık, tecimsel yanı pek yok; sürekli işyerimizden katkıda bulunuyoruz iki kardeş, diyor Ahmet Dikmenli...