Londra’da Köylü Bayramı!

Emekli ebe Fatma Türkmen, 1980 sonrası güdülen politikanın, 'geçici bir sayrılık gibi” çocukların iliklerine nasıl işlediğini gördü. Emekli ebe Fatma Türkmen'in oğlu, 1980'den sonra okula başlamıştı. Çocuğun okuldan getirdiği kimi haberler ilginçti:
Anne, bugün öğretmenimiz sınıf başkanımızı seçti.
Sınıf başkanını öğretmen değil, siz seçersiniz!
Hayır anne, biz nasıl seçelim? öğretmen seçiyor!
Anne, olayı önce öğretmenin bir yanlışı olarak değerlendirdi.
Sonra öğrendi ki 12 Eylül darbesinden sonra, okullar için düzenlenen "İç Hizmet Yönetmeliği”nin maddelerinden biri böyle buyuruyor! Sınıf başkanlarını öğrenciler değil, öğretmenler seçecek! Anne Fatma Hanım, daha önceleri, öğrencilerin oylarına başvurulurken, bu olaya uygulamalı öğretici demokrasi dersi gözüyle bakardı. Meğer, bu da yıkıma uğramıştı da haberi yoktu!
Çocuk ortaokula gelince, din dersi öğretmeninin yoğun baskısını yaşamaya başladı. İlgisi dünya değiştirmişti. Hep öteki dünyadan, cehennem ateşinden söz eder oldu. Arapça ayetleri ezberlemek için uykuları kaçtı. Tedirginlik, kuşku, korku her yanını sardı. Fatma Hanım da çocukluğunda köylerinde ilkokul yokken Kuran kursuna gönderilmişti. Bu korkunun ne demek olduğunu çok iyi bilirdi. Evde dini yasaklamamışlardı. Toplumda da geçerliydi. İki çocuğu yetiştirirken "us''çu, yumuşak bir yaklaşım içindeydi. Tanrı erdemli insanları çok severdi Erdemli insan nasıl olurdu? Barışçı olurdu. Özgürlükten, demokrasiden yana olurdu. Gelecek kuşaklara daha iyi bir yaşam, daha iyi bir dünya bırakmak için çalışırdı. Sevgi çok önemliydi, insanları ne denli çok severlerse Tanrı da onları o denli çok severdi. Öteki dünyanın ne azabından, ne ödülünden söz açmıyorlardı.
Kadıköy'deki Kenan Evren Lisesi'nin orta bölümünde her şey değişti. Sevginin, dostluğun, kardeşliğin yerini, korku, kaygı, kin, nefret almaya başladı. Orucu, namazı, haccı yerine getiren iyi insan oldu! Oruç tutarlarsa, soluklarının kötü kokusu, cennette mis kokusuna döneceği sözleriyle oruç tutma, 12-13 yaşa özendirildi. Bu dünyanın nimetlerini Tanrı alabildiğine kâfirlere sunabilirdi; öte dünyadaki azap onları bekliyordu. Einstein kâfiri de bunlardan biriydi.
Okulda din dersi hep silah olarak kullanılmıştı.
Hocam, Arapçasını iyi ezberleyemedim; Türkçe açıklamalarını anlatayım!
Sıfır veriyorum otur!
Çocuklar, öğretmenden de din dersinden de nefret ediyorlardı.
Geceleri üstü açıldığında, anne örtmek için odasına giriyordu. Çocuk uykusunda Arapça ezber okuyordu! Yaşadığı korku, içine düştüğü ruhsal kargaşa masum yüzüne vurmuştu. Anne, her seferinde uyandırıyor, çocuğu rahatlatmaya çalışıyordu. Kimileyin yanına alıyordu.
Anne, bir veli toplantısında öğretmeni tanıdı. Din ve ahlak dersi öğretmeni Y.K. Evlerinde beş vakit namaz kılınan, Kuran okuyan, bu gibi tapınmaları yerine getiren veliler de tedirgindiler. Onlar da yakınıyorlardı. Tüm veliler, bu dersten soğutan öğretmenle görüşmek istiyorlardı:
Hocam, bir dakika dedi biri. Hocam, hangi okulu bitirdiniz?
Öğretmen bir yanıt verdi. Soran baba:
Şimdi anladım, dedi sizin liselerde ders vermeniz gerekiyor. Bizim çocuklarımız ortaokulda; siz ortaokul seviyesine inemiyorsunuz! Sizin dersiniz, çocuklara kaldıramayacakları denli ağır geliyor. Siz ilahiyat fakültesinde sorulacak soruyu, yapılacak sınavı orta ikiden nasıl istersiniz? Hocam, oğlum “Hıristiyan olmak istiyorum baba!” diye direniyor. Siz, din, ahlak adına daha gelişmiş bir din olan İslam dininden ne hakla soğutursunuz?
Y.K. kendini savunuyor, "Ben ne yapıyorsam, çocukların iyiliği için yapıyorum'' diyor. Çevresinde oluşturulan çemberden çıkmak, gitmek istiyordu.
Y.K.'nın girdiği sınıflarda öğrencilerin tümüne yakını o yıl din dersinden bütünlemeye kaldı. Eylülde sınav günü, öğrenciler, veliler okulun bahçesini doldurmuşlardı. O günlerde Cumhuriyet, din dersinden bütünlemeye bırakmakta, Kenan Evren Lisesi'nin birinci olduğunu yazdı.
Okul, daha önce Kadıköy Ortaokulu adıyla anılırdı. Kuruluşu da çok eskiydi. Kenan Bey, 1934'lerde burada mı okumuş ne? Ek bina yapıp, lise bölümünü açtılar. Adı da Kenan Evren Lisesi oldu! Kenan Bey, cumhurbaşkanıyken geldi, törenle açtı. Gelmez mi olsaydı? Çevre halkı büyük umuda kapıldı. Okulda bilgisayar kurulacaktı; laboratuvarlar açılacaktı. Bu söylentiler. Kadıköy sınırlarını aştı, İstanbul çalkalandı. Çocuklarının iyi koşullarda okuyacağını sanan çevre halkı okula akın etti. Hiçbiri gerçekleşmedi Orta 3’te, din dersi öğretmeni değişti. Çocuk da anne de rahat bir soluk aldı. Bu yıl, lise 1’deydi. Gene Y.K. din dersine girmez mi? Sevinçleri kursaklarında kaldı. Baskılar hiç değişmemişti. Yarı yıl tatilinde çocuk, din dersi de içinde dokuz zayıfla çıka geldi! Anne ebe Fatma Hanım, çocuğun naklini alıp özel okula götürdü, özel okulun müdürü anneye:
Buraya not almak için getiriyorsanız getirmeyin! dedi.
Sizden not istemiyorum, ilgi ve sevgi istiyorum. Buna gereksinimi var. Her çiçek aynı saksıda, her bitki aynı iklimde yetişmiyor yanıtını verdi anne. Çocuğu 22 kişilik sınıfa aldılar. Okuldan öğretmenlerden memnundu. Yeniden yaşama dönmüştü. Anne, şunları söyledi:
Haksızlık yapmayayım, Kenan Evren Lisesi'nin müdüründen, yardımcılarından ilgi, anlayış gördük; din dersi öğretmenleri de içinde. İlgi var da çözüm yok...
* * *
Eğit-Der, Bursa Şubesi Başkanı Mehmet Ali Erdin'den bir kart aldım. "17 Nisan köylü bayramımızda görmekten kıvanç duyacağız” diyor. Ne yazık ki bu çağrıya katılamıyorum. Bugün Londra'da halkevinde yapılacak, ''Kuruluşunun 50. Yılında Köy Enstitüleri" konulu toplantıya katılacağım. Toplantıda Melih Cevdet Anday, Talip Apaydın, Prof. Paul Dumont, İlhan Selçuk, Prof. Server Tanilli, Vedat Türkali konuşmalar yapacaklar. Ardından Sadık Gürbüz. Dönüp Ankara'daki toplantıları da izlemeye çalışacağım. 17 Nisan köylülerin kursaklarında kalmış bayramlarıdır. Kutlu olsun!