Londra'da bir grup arkadaş High Gate'de Karl Marks'ın gömütüne gitmiştik. Marks'ın gömülüne doğru yürürken, yol kıyısında oturan, gömütlük bekçisi diyebileceğim biri söz attı: Marks'ın yoldaşları mısınız?
Evet! dedi, bir arkadaş.
Nereden geliyorsunuz?
Türkiye'den!
Ben duymadım ya, bizler gibi gelip geçeni seyreden, gömütlük bekçisi şöyle demiş şaşkınlıkla:
Olamaz! Sizler Marks’ın yoldaşları olamazsınız!
Yürüyüp geçtik. Bu gömütlük (mezarlık) görevlisinin son sözleri düşündürüp durdu beni. İçimden, "Gömütlük bekçisi gazete okuyor, Türkiye'de olup bitenleri biliyor besbelli'' diye geçirdim. Dünyada, sağır sultan biliyor. Haydar Kutlu'yla Nihat Sargın'ın ülkelerine dönüşlerinden ben geçirdikleri serüvenleri. Gördükleri faşist baskıları, haksızlıkları, adaletsizlikleri. Bunları yapanlar, Türkiye'ye kötülük ettikleri, ülkeyi dışarıya "faşist bir ülke" olarak tanıttıkları için yargılanmalıdırlar bir gün. Gidin Strasbourg'a, Avrupa Konseyi'ne, Avrupa Parlamentosu'na, konuştuklarınız sağcı olsun solcu olsun, size Haydar Kutlu'yla, Nihat Sargın'ın durumlarını soracaklardır. Türkiye'deki işkenceleri soracaklardır. Bu sorular karşısında siz yerin dibine geçecek, buna neden olanları kınadığınızca kınayacaksınız. Çünkü Türkiye gerçekte, buna layık bir ülke değildir. Faşist bir ülke olmaya aday da değildir.
Araştırmacı dostum Serol Teber, Engels'in doğum yeri olan, Almanya'da Wuppertal'da, Engels’in müzesini gezerken müze görevlisi Serol’un Türk olduğunu öğrenince ona şöyle demiş: Türk müsünüz, ne güzel! Biliyor musunuz Engels, yaşamının son zamanlarında Türkçe öğrenmişti!
Neee? demiş, Serol Teber, bunun kaynağı var mı?
Onu da siz araştırıp bulun! demiş, müze görevlisi... Marksist bir parti kurmak için Türkiye'ye gelen Haydar Kutlu'yla Nihat Sargın, on yedi gündür açlık grevindeler. Dile kolay, ölüm orucunun on yedinci günü! Savunmanları sık sık görmeye gidiyorlar; ölüm orucunda sonuna dek gitmede direniyorlar. Nihat Sargın'ın eşi, Adalet Bakanı Oltan Sungurlu'yla görüşürken şöyle demiş:
Ben eşimi yakından tanırım; karar verdi mi, kararından kolay kolay dönmez. Lütfen bir çare bulun!
Bakan, sapsarı olmuş. Olur ya, bunca haksızlıktan sonra olacak elbet. Kim dedi size "Haksızlıkları yapıp ülkeyi dışarıya böyle tanıtın" diye. Savunmanlarına da Nihat Sargın şöyle demiş:
Bizim ölümüz, dirimizden değerlidir!
Yani, intihar edecekler, canlarına kıyacaklar! Buna neden olanlar da bu ölümlerin altında kalacaklar! Haydar Kutlu'yla, Nihat Sargın'ı yaşatmak şimdi, onlara haksızlık edenlerin görevi oluyor.
Adalet Bakanı, Meclis'de gerçeği açık söylemedi. Bakan şöyle demişti:
... Sayın Sargın ye Sayın Kutlu için Avrupa Konseyi’nden doktorlar heyeti gelip muayene edeceklerdir. Dış etkiye maruz olup olmadıklarım kontrol edeceklerdir. Sayın Kutlu ve Sayın Sargın'ın sağlıklarına en ufak bir hadise gelmesi bizi üzer... Sayın Kutlu ve Sayın Sargın'ın sağlıkları kontrol altındadır...
Oysa, Avrupa Konseyi’nin yolladığı sağınlar, Kutlu'yla Sargın’ın "işkence” savları üzerine geliyorlardı..
Adalet Bakanı gücü yetiyorsa, DGM Savcısı Nusret Demiral’ı uzaklaştırsın. DGM ile Çankaya ile sürekli ilişkide olan Müsteşarı Arif Yüksel’i uzaklaştırsın. İşkenceleri önlesin...
DGM Başsavcısı Nusret Demiral, bir gün bir savunmana, odasındaki menekşeleri göstererek şöyle dedi:
Öğle tatilinde, yemeğe giderken klasik müziği açıyorum, menekşeler klasik müzikle daha çabuk büyüyor!
Dönünce de dinliyor musunuz klasik müziği?
Yok canım, döner dönmez kapıyorum!
Nusret Bey'in eşi, sayrı; krizler geçiriyor. DGM Başkanı Vehbi Benli, "intihar" olayını yaşadı mı? Genç oğlu, 1980 öncesinde canına kıydı mı? Oğlu, Ülkü Ocakları üyesi miydi? İkinci oğlu da sağcı mı? Sanıkların, savunmanların yıllardır istedikleri salıverilme isteklerini reddetti. DGM Yargıçlar Kurulu’nu reddetme isteklerini de. Neden? Bir bilebilsem... Vehbi Benli, iki koruma polisiyle dolaşıyor; koruma polisi ke dolaşan yargıç sağlıklı karar verebilir mi?
"Bebek davası”na dönüştürülen "Hande olayı" nedeniyle DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un demeçleri gerçekten ilgi çekici. Bir savcı, böyle nasıl konuşur, şaşırıyor insan. Ülkü Coşkun'un da kişisel dramı mı var? Oğlu, sakat mı doğmuş ne? Gören hüzünleniyor. Çocuğun adı Alpaslan mı?
Hayır, hayır! Haydar Kutlu'yla, Nihat Sargın'ın intihar etmeye hakları yok! Herkes, onları bu kararlarından çevirmeye çalışmalı...
Bu yönetimden de hiçbir şey beklememeli...
***
Köy Enstitüleri'yle ilgili yazıları bitirmedim, önemi nedeniyle Kutlu-Sargın olayını yazdım. Köy Enstitüleri, her zaman güncelliğini koruyor.
22 Nisan 1990, Cumhuriyet