Ali Bozer Neden Karşı?..

24 Nisan 1990 günlü, “Su İle Sabun" başlıklı “Ankara Notları”nın bir yerinde, bir gözlemimi aktarmıştım. Onu yinelemek istiyorum. Şöyleydi o:
Dışişleri Bakanı Ali Bozer’in, 141,142,163'ün kaldırılması konusunda 'olumsuz' tutum içinde bulunması nasıl da şaşırtıcıdır. Yıllardır Avrupa Topluluğu ülkelerinin kapısını aşındıran Ali Bozer’in, konunun önemini hiç anlamamış olması, uslara durgunluk verecek niteliktedir. Adamlar ne diyor, Ali Bozer ne diyor? Bozer 21 nisan cumartesi günkü Milliyet’te Nilüfer Yalçın'a verdiği demeçte, 141,142,163'e hiç mi hiç değinmiyor da bir yerde şöyle diyor: "... İnsan hakları başkadır, bir ülkenin bütünlüğüne ve bölünmezliğine karşı girişilen terörizm başkadır. Dünyadaki oluşumlar sürerken ve barışın tesisi için insan haklarına saygı gösterilmesi vurgulanırken Avrupa ülkeleri dahil, bütün ülkelerin terörizm olaylarına karşı ilgisiz kalmamaları gerekir. İnsan hakları başka, ülke bütünlüğüne yönelik terör hareketleri başkadır. Bu itibarla AGİK süreci de dahil, uluslararası platformlarda insan haklarına saygı ele alınırken terörizmle mücadeleye ayrı ve önemli bir yer verilmelidir…" Ali Bozer'in suya sabuna dokunmaz gibi görünen konuşmasında dolambaçlı da olsa 141, 142, 163'ün kaldırılmasını dışlar görünmesi, büyük bir şanssızlıktır. Bir dışişleri bakanı açık apaçık olmak zorundadır...
Bu gözlemlerime ekleyeceklerim var; Dışişleri Bakanı Ali Bozer’in, şimdiye dek sürdürdüğü çizgi de 141,142'nin kaldırılmasından yana olacak bir düzeyde değil. Olsa olsa, kurulu düzenin sürdürülmesinden yana bir çizgi olabilir diye düşünüyor insan. Kendisi kolejli, Türk Eğitim Derneği'nde başkanlık yapmış. Askerlerden de pek uzak durmuyor; Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) Yönetim Kurulu Üyeliği. Bunların karşılıksız yapıldığı bile söylenecektir, ne bileyim? Allah için kurban, küp için kavurma! Eski Cumhurbaşkanlarından Cevdet Sunay, bir gün Ali Bozer'i karşısında görünce:
Sen ne arıyorsun burada, git, dedi, kovdu. Ali Bey, ellerini ovuşturarak sessizce toz oldu.
Geçmiş dönemlerde adı, yansız başbakan adayları arasında geçer miydi, iyice anımsayamıyorum. Doğramacı'nın adı çok geçerdi de. Askerlere nasıl yaklaştı, onu da bilmiyorum. OYAK yönetim kurullarındaki çalışmaların payı olabilir mi?
İşin daha ilginç olan bir yanı olmalı, İlhami Soysal'ın “Türkiye'de ve Dünyada Masonluk ve Masonlar” kitabında, Ali Bozer'in adı geçiyor! İlhami Soysal'a:
Kabinede başka mason var m? diye sordum.
Olabilir, araştırmak gerekir, yanıtını verdi.
Kitapta Ali Bozer, bakan olarak değil de "Ordu Yardımlaşma Kurumu Yönetim Kurulu üyesi" diye geçiyor, İlhami Soysal, iyi bir araştırmacı, dürüst bir gazetecidir. Milliyet’te çalıştığım yılların bir bölümünde, bizim haber şefimizdi. Milliyet'e girişimi onun sağladığını biliyorum. Pek çok başvuran vardı, sonradan öğrendiğime göre Yurdakul Fincancı, Örsan Öymen, daha pek çok. Abdi İpekçi de beni pek tanımazdı, gözü de tutmamıştı belki de ne bileyim. İlhamı Soysal diretmişti:
Muhabir alınacaksa Mustafa Ekmekçi alınacak! demiş, almıştı. Zaten Milliyet'e girmeden önce de yolda belde, “Benim müstakbel muhabirim" derdi. İlhami Soysal'ın güvenini kazanmak, benim için mutluluk olmuştur. Ortak dostlarımız oldu; mimar Necdet Şalvuz bunların başında gelir. Necdet Şalvuz sayrı şimdilerde; dilerim iyileşsin!
İlhami Soysal, masonlarla ilgili, bu çalışmasında, masonların kargaşadan, anarşiden hoşlanmadıklarını da vurguluyor, İlhami Soysal, kitabını bitirirken şöyle diyor:
“Yani masonluk, parayı verenin düdük çaldığı ve gereğinde korunduğu bir inanış düzenidir... Üst tarafı laftır."
İlhami Soysal, bitiş bölümünde, bir şeyi daha vurguluyor; şöyle:
“...Biz de bu kitapta masonluğu anlatır, çoğu bu dünyadan göçmüş sayıları 500'ü bulan ünlü masonun adını açıklarken, kimseyi "teşhir" amacı gütmediğimizi, salt bir olaya ışık tutmak istediğimizi bir kez daha belirtiyor ve masonlar hakkındaki hükmü gene bir mason üstadının ağzından sizlere duyurmak istiyoruz."
Mason üstadı Necdet Egeran, kitabında masonluğun kurulu düzeni koruyan bir inanış sistemi olduğunu şöyle dile getiriyor;
"Masonluk üstat Hiram'ın çocuğudur. O asla yıkıcı olmadı, daima yapıcı oldu. Bundan ötürü masonluğun toplumsal yapının emniyetini tehlikeye sokabileceği korkusu asla hatıra gelmez. Ancak hürriyetin herhangi bir engelinin ve sınırının lüzumsuzluğuna kanaat getirince onun görevi bu engelin ve sınırın ortadan kaldırılmasına hizmettir. Bu işi mala ile yapar, kılıcı sadece tamamlanmış bir işi korumakta kullanır.
Onun eseri, her türlü bedeni ve ahlaki cebir ve şiddetin zıddı ve muhalifi bulunan toleransla meydana gelir. Faaliyeti tamamıyla itidal ve sükun dairesinde cereyan eder, mücadelenin ifrata vardığı karışık devrelerde bu faaliyet durur, localar kendiliğinden kapanır."
Necdet Egeran, bir yerde de şöyle diyor:
"...Fukaralığa ve muhtaç duruma düşen bir birader, locanın himayesine alınır. Ancak bu durum süresince fikir ve oy bağımsızlığını kaybettiği düşüncesiyle o birader loca çalışmalarına alınmaz."
İlhami Soysal'a göre masonluk işçinin ve emekçinin değil, kapitalizmin savunuculuğunu üstlenmiş bir örgüttür. Emeğinden başka bir şeyi olmayan birinin masonluğa alınması da söz konusu değildir.
Ali Bozer’in 141,142’nin kaldırılmasına neden karşı olduğu, daha iyi mi anlaşılıyor ne?