Eski bakanlardan Muammer Erten'le Cumhuriyet Bürosu'nda geçen Şeker Bayramı öncesinde görüşmüştüm. Konumuz, Köy Enstitüleri'ydi. Muammer Erten, 1961-1965 yılları arasında İnönü hükümetinde sanayi bakanlığı yapmış, CHP'de genel sekreter yardımcılığı görevinde de bulunmuştu. Şimdilerde anılarını yazmakta olan Muammer Erten’e anılarının Köy Enstitüleri'yle ilgili olanını sormuştum. Erten Köy Enstitülü filan değildi, ama bu kuruluşların önemini görmüş, savcılığı, yargıçlığı sırasında da Köy Enstitülü öğretmenlerin uğradıktan saldırılarda onlara yardımcı olmaya çalışmıştı. Köy Enstitüleri'nin 1946-1950 arasında duraklama dönemine girmesi, Muammer Erten'in kafasını kurcalayan bir olaydı. İsmet Paşa, inanarak kurduğu bu kuruluşları neden yüzüstü bırakmıştı? İsmet İnönü'nün, onu bir gün yemeğe çağırdığı sıraydı. Muammer Erten baklayı ağzından çıkardı, sorusunu sordu:
Paşam, bu Köy Enstitülerinin kapanması olayı nasıl oldu? Siz bu kurumları çok seviyordunuz, başarılı olacaklarına inanıyordunuz, ama sonradan siz. Milli Eğitim Bakanı Hasan li Yücel'le İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u görevlerinden alıp değiştirince, enstitülerin hızı kesildi; nasıl oldu bu?
İsmet Paşa, Muammer Erten'e şu karşılığı verdi:
Köy Enstitüleri'nin kapanmasından duyduğum acıyı tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acı gibi acı duyarım, ama herkes zanneder ki Hasan li Yücel'i, Tonguç'u isteyerek değiştirdim; Köy Enstitüleri'nin kapanmasına neden oldum diye benim hakkımda kamuoyunda yanlış bir hüküm vardır; aslında, o zaman bir sürü olaylar oldı. Kurultaylarda enstitüler aleyhine bir cereyan başladı. Ben bunların doğru olmadığını yerine giderek tespit ettim, ama bu o kadar yoğunlaştı ki grubu etkiledi. Grubun büyük çoğunluğu Köy Enstitüleri’nin aleyhine dönüştü. Parti teşkilatı aleyhe dönüştü. Bakanlar içinde Köy Enstitüleri’ne karşı vaziyet alanlar çoğaldı. En çok da bu konuda Köy Enstitüleri'nden şikâyet edilenlerin başında Milli Eğitim Bakanı Yücel'le Genel Müdür Tonguç hedef alınıyordu. O sırada ordudan, rahmetli Mareşal Fevzi Çakmak’tan, o genelkurmay başkanlığından ayrılmadan önce, yoğun şikâyetler gelmeye başladı. Mareşal, “Bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksın?" diye soruyordu. Mareşal, bunu adeta bir mesele haline getirmişti. Köy Enstitüleri etrafında bu çok yoğunlaştı...
Şimdi, sana önemli bir şey söyleyeceğim: Herkes, benim zayıflığım gibi görür, ama benim gücümdür aslında; mesela ben, Köy Enstitüsü fikrine inanmışımdır. İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür; idealizmde, felsefede bu böyledir; ama ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Ben, gücüme göre gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim. Ben dâhi değilim, gücümle, tecrübemle, memleket menfaatlerim en üst seviyede tutarak meselelere çözüm bulurum. Ben gücümün bittiği yerde bir politikacı, bir tecrübe sahibi insan olarak bir noktada, onu gelecekte tekrar uygulamak üzere bir noktada durdururum. Bu, aslında benim gücümdür. Çünkü artık gücümü kaybettiğim noktada. "Ben bu işi yürüteceğim!" diye yürüdüğüm zaman, artık tamamıyla yok olma durumu vardır; ben gücümün bittiği yerde, her şeye rağmen, yok olucu bir harekete yönelmem. Orada dururum. Zaman, benim için çok önemli bir faktördür; zaman içinde, imkânlar gelir önüme, bir noktada bıraktığım fikrimi yeniden uygularım. Değişen zaman içinde de bana yeni fikirler gelmemiş, o fikrin doğruluğu bende bir kanaat olarak devam ediyorsa, onu yeniden uygularım. Köy Enstitüleri meselesi de böyle olmuştur.
Benim gücüm o zaman nereden geliyordu? Partiden, parti meclis grubundan, gücümü ben buradan alıyordum. Bu konuda, bütün bu organlarda gücümü kaybetmişim. Ordunun üst kademesinde de huzursuzluk başlamış... Onun için bir süre en çok bu konuda saldırıya uğrayan, Milli Eğitim Bakanı Yücel’le Genel Müdür Tonguç’u onların da gönlünü alarak bir süre için bu şimşekleri bu olay üzerinden uzaklaştırmak istedim. Fakat sonradan demokratik hareketleri de başlatınca, olaylar öyle gelişti ki kendi cereyanında yürüdü ve bir an geldi ki artık Köy Enstitüleri'ni, eski gücüyle, eski ruhuyla devam ettirmek olanaktan benim elimden çıktı. Bugün, şimdi yeniden bu müesseseler, daha gelişmiş, aradan geçen zaman içinde, daha bugüne uygun bir biçimde yeniden kurmak için hep birlikte çalışacağız...
(Daha önce belirtmiştim, İsmet Paşa bunları, 1960ların ilk yarılarında söylüyor. O yıllarda da Paşa, kendi grubundan toprak reformu. Köy Enstitüleri gibi konuları geçirmekte zorlanacaktır. Köy Enstitüleri'nin başlangıcı olan köy eğitmenleri olayını başlatan Atatürk'tü. Atatürk de, İnönü de bir toprak reformunun zorunluluğuna yürekten inanmışlardı Köy Enstitüleri'yse toprak reformuyla yakından ilişkiliydi. Etle, tırnak gibi)...
Dün, İsmail Hakkı Tonguç’un ölüm yıldönümüydü. 23 Haziran 1960’ta öldü. Ölmeseydi bugün 93 yaşında olacaktı. Öğretmen Dünyası Dergisi’nde, Engin Tonguç, babası İsmail Hakkı Tonguç'u anlattı. İsmail Hakkı Tonguç, İsmet Paşa'nın tutumunu en iyi anlayıp değerlendirenlerdendi. Tonguç şöyle derdi:
İsmet Paşa, siyasal desteği sağlamasaydı. Köy Enstitüleri uygulamasının bu çapta, bu genişlikte olması mümkün değildi
Engin Tonguç'a sordum:
İsmail Hakkı Tonguç. İsmet Paşa'nın tutumu için ne düşünürdü?
Engin karşılık verdi:
Köy Enstitüleri'nin aleyhinde çok yazılıp çizildiği dönemlerde Köy Enstitüleri'nden ayrılmış olan öğretmenler ya da bakanlık emrine alınmış olan müdürler filan gelip İsmet Paşa için “İşte, bizi yüzüstü bıraktı" dedikten zaman, babamın yorumu hep şöyle olurdu: “İsmet Paşa'nın eğitim meselesi dışında düşünmek zorunda olduğu korular vardır. Bunlar bizim dışımızdadır. Bu hesapları da yaparak karar vermek durumundadır. Olayı bu boyutlarıyla düşünerek İsmet Paşa’yı suçlamamak gerekir. Üstelik İsmet Paşa'yı suçlamak bize bugün için hiçbir şey kazandırmaz..." Bu şekilde konuşurdu. 1946-1960 arasında.
Tonguç, gereksiz bir ortamda tartışmaya girmenin, Köy Enstitüleri'ne zarar vereceği düşüncesindeydi. Eski demokratlara karşılık vermezdi. Tonguç, o yıllar tartışsa bile bunları yazacak gazete yoktu. Yâlnız bir gün Tonguç, evinde İsmet Paşa için şöyle demişti:.
İsmet Paşa, politikada kalabilmek için her şeyi yapar, politika onun için her şeydir!
Yalnız Hasan Ali Yücel, daha duyarlı, duygulu, öfkeliydi İnönü'ye karşı, ölümünden bir ay önce, Tonguç’lara gelmiş, şöyle demişti:
Bizi yüzüstü bıraktı. İsmet İnönü'yü hiçbir zaman affetmedim, affetmem!
24 Haziran 1990, Cumhuriyet