27 Mayıs Nire,12 Eylül Nire?

27 Mayıs devriminin devirdiği Menderes-Zorlu-Polatkan için devlet töreni düzenlenip, gömütlerinin, anıt-gömüte taşınması olayıyla ilgili olarak, 27 Mayıs’ta Harp Okulu Komutanı olan 27 Mayıs’ın Ulaştırma ve Devlet Bakanı emekli Tümgeneral Sıtkı Ulay, şunları söyledi:
"Gerçek İslamda mezar bile yoktur. Bazı kişi ve siyasi kuruluşlar, kişisel ihtirasları uğruna masum halkı kalkan olarak kullanmak istiyorlar. Şunu unutuyorlar ki, 27 Mayısta halkın coşkun desteği, Silahlı Kuvvetlerimizin onayı olmasaydı, 27 Mayıs başarıya ulaşabilir miydi?
Zorunlu askeri müdahalelerden hem yakınıyorlar hem durmadan kaşınıyorlar. Aradan 30 yıl geçti. Benim yaşım 84, eski bir insan durumunda olduğum için Üzkürü mevtaküm bilhayr’ (ölüleri hayırla anınız) hadisi dolayısıyla ölüler hakkında fazla konuşmaya inancım engel oluyor. Bugün hâlâ adları belli olan yasama, siyasal, askeri, adli alanlarda 27 Mayıs’ın tasvipçi (onayan) ve destekçileri var. O günleri görmüş, yaşamış bilim adamları, hocalar ve yazarlar var. Bunların hiçbirini ikiyüzlü sanmak yanlış olur kanısındayım. Hayırlısı Allah’tan olsun!"
Sıtkı Ulay, bu sözleriyle “anıt-gömüt” sömürüsü yapmak isteyenlere bir uyarıda bulunmak istiyordu satır arasında. Elbette, anlayana!
Sıtkı Ulay, çok görmüş geçirmişti. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Kâmil Tuğrul Coşkunoğlu’nun (83), 27 Mayıs sabahı boynuna sarılıp, "Allah sizden razı olsun!" deyişini unutmamıştı. Fethi Çelikbaş da (78), 27 Mayısçıları kutlayanlar arasındaydı. Bunlar ikiyüzlü olabilirler miydi? Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay, Yassıada’da irtibat bürosu başkan yardımcısıydı. Sıtkı Ulay’a göre, 27 Mayıs öncesinde yürüyüş yapan Harp Okulu öğrencileri, Adnan Menderesi getirip Harbiye'ye koyanlar, general olmuşlardı. Anayasa Mahkemesi Başkanı Necdet Darıcıoğlu, Yassıada duruşmaları sırasında. Başsavcı Egesel’in yardımcıları arasında görev yapmıştı.
Sıtkı Utay'ın Adnan Menderes'le yakınlığı, babalarının arkadaş oluşlarından geliyordu. Menderes'in babası da Ulay'ın babası da İzmirliydiler. Çakırbeyli çiftliğine birlikte gidip gelirlerdi iki arkadaş. Bu olaylar. Greklerin İzmir'e girişlerinden önceki olaylardı. İzmir Sultanisi’nde, Adnan, Sıtkı’dan iki sınıf öndeydi. Adnan'ın zengin çocuğu olduğunu, bisiklete bindiğini, kendisinin binemediğini unutmadı Sıtkı Ulay. Adnan'la Sıtkı o yıllar, az çok tanışırlardı denilebilir. Adnan Menderes'in sınıf arkadaşı Rifat Kadızade'ydi. Rifat Kadızade, Sıtkı Ulay’ın amcasının oğluydu. Rifat Kadızade, Menderes'in başını derde sokanlardan mıydı? DP'den Adapazarı Milletvekiliydi.
* * *
Almanya'da, Bıelefeld kentinde, belediyenin "Yabancılar Meclisi", 12 Eylül darbesinin onuncu yılı dolayısıyla, Türk hükümetine bir çağrıda bulundu. “Türk hükümetine çağrı” başlıklı kararda şöyle denildi:
“Türkiye’de, 12 Eylül 1980 hükümet darbesinin üzerinden on yıl geçmiş bulunuyor. Bu süre, ülkenizde olan biten hakkında bir değerlendirmeye varmak için, bize yeterli bir perspektif verebilmektedir. Türkiye'ye her tatilde Almanya'dan gidip dönen insanların, çalışanların bize anlattıklarından da hareketle, geçen on yıla baktığımızda gördüklerimiz şunlardır:
1- Türkiye’nin ekonomisi, on yıl öncesinden çok daha kötüye gitmiştir Hayat pahalılığı artmış, paranın değeri düşmüştür; bunun sonucu olarak, işçisi, köylüsü ve memuru ile çalışan kitleler, çok çetin şartlar içinde bulunmaktadır. Türkiye'de sanayileşmenin, tarımdaki durumun da iç açıcı olduğunu asla söyleyemeyiz.
2- Bunun yanı sıra bu 10 yılda en çok zarar görenlerden biri de özgürlükler alanıdır. Türkiye'de yeni rejimin getirdiği anayasanın. 1982 Anayasası’nın daha öncekine oranla, ilke olarak özgürlüklere karşı olduğunu biliyoruz. Yine bu on yıl süresince, pratikte olanlar ise çok acı şeylerdir. Siyasal partiler yelpazesine zorla müdahale edilerek, ortaya, Türkiye'de siyasal gerçekliğini olduğu gibi yansıtmayan bir tablo çıkarılmıştır. Bu tabloda yer alan bugünkü iktidarın, 12 Eylül’le doğan zorba rejimin sivil planda sürdürücüsü olduğu söyleniyor ki, bunu biz de böyle görüyoruz. Bu rejimin geleceğe dönük olarak ülkenize getireceği olumlu bir şey olmayacağı kanısındayız.
3- Türkiye'de, hapishanelerde düşüncelerinden dolayı mahkûm olan çok sayıda insan vardır. Bu aydınların bir an önce özgürlüğe kavuşmaları şayanı arzudur.
4- Dinci gerici akımların azgınlaşması, ülkemizdeki insanlar rahatsız ederken, burada bulunan Türkiyeli insanlarla, Avrupalıların bir arada, kardeşçe yaşama koşullarını da zorlaştırmaktadır.
5- Almanya'da Türkler gibi, Kürtlerin de ulusal kimliğini bizler tanıyoruz; bu kimliğin Türkiye'de bugüne değin tanınmamış olması ve tanınmamakta ısrar edilmesi çağımıza uygun değildir.
Türkiye gibi ülkesi ve insanları güzel bir ülkenin içinde bulunduğu bu tablo hiç de hoş değildir. Avrupa Topluluğu'na katılmak, ekonomi, siyasal rejim ve özgürlükler bakımından temel birtakım şartlar gerektirir ki, biz bunları bu güzel ülkede bugün için ne yazık ki göremiyoruz. Bu durumun ortaya çıkmasında 12 Eylül hükümet darbesinin rolü büyüktür. Dileğimiz Türkiye'nin bir an önce normal bir duruma girmesi ve 12 Eylül gibi çirkin olayların bir daha olmamasıdır.''
Belediyenin Yabancılar Meclisi üyelerinden Grek Dr. Emanuel Petrotiatis’in hazırladığı bu “çağrı" önerisi, oybirliğiyle benimsendi. Üyeler içinde Türkler, Ganalı (bir kişi), İspanyollar, İtalyan, Almanlar, Grekler, Yugoslavlar da bulunuyor, önergeyi veren Grek Dr. Emanuel Petrotiatis, konuşmasında, yazar Turan Dursun'un öldürülüşüne değinerek, ‘Türkiye’de terör kol geziyor, daha bunlar demokrasiye dönmedi" dedi. Batı Alman Radyosu, düzenlediği izlenceye gong vurarak başladı; “12 Eylül ün onuncu yılı” dedi. Alman Radyosu, Hakkı Keskin'le konuşma yaptı, yayımladı. Grek Doktor “çağrı” önerisini verirken:
Bu öneriyi buradaki Türk arkadaşlar veremez, verirlerse başlarına bir şey gelir. Türkiye'ye gidemezler... biçiminde konuştu. Emanuel Petrotiatis, PASOK'un etkin üyelerinden.
Toplantıyı daha önceden haber alan Türklerle Grekler, kalabalık gruplar halinde izlediler. Salon alkıştan İnledi...
Batılıların Türk ve yabancı aydınların 12 Eylül faşizmi boyunca, dışarıdan gösterdikleri destek unutulamaz.