Danalar Girmiş Bostana...

Bugün “Dünya Besin Günü”; herkes açlıktan, açlığı yenmekten söz edecek de Türkiye’de “domuz eti“nden söz etmeyecek, es geçecek onu. Şeriatın yılgısından dolayı söz edemeyecek bilim adamları. İstanbul'dan yazan okurumuz A.Aşıçı, mektubunun girişinde şöyle diyor
“Sayın Ekmekçi.
Ortadoğu, Batı ya karşın Batılılaşmak, yani uygarlaşmak zorundadır. Bilindiği gibi 5500 yıl önce Harranlı İbrani'lerin etkisiyle Samiler toprak işlemeyi ve hayvancılığı zamanla bırakıp ticarete ve kent kökenli soyut kültüre yöneldiler. Toprak ihmal edilince çölleşti; hayvan, ihmal edilince yok oldu, örneğin toprağın en büyük dostu, en çok ve en yararlı et veren hayvanı domuz, İbranilerce yasaklandı. Ve babası tarafından peygamberliğe hazırlanan küçük İsmail'i kurtarma motifi altında gökten “koç" indirildi. Ancak domuzun yerini koyun değil, beklenmedik biçimde “keçi" aldı. Çünkü keçi, koyuna göre daha doğurgandı, dayanıklıydı, çevikti. Kolay doyuyordu, verimliydi; ancak kemirgen olduğundan bitki örtüsünü yok ediyor, doğayı çölleştiriyordu. Nitekim tüm Yahudi, sonradan İslam ülkeleri bu yüzden çölleşti..."
“Dünya Besin Günü" ya, taşlama ustası Hasan Çelebi, şu dizeleri düştü;
“Cücenin devliğine kimse inanmıyordu. Cüce de sırf “Ben adam yemişem” demek için / Uyduruk nedenlerle çiğ çiğ adam yiyordu.”
* * *
Geçen çarşamba, Behice Boran'ın ölümünün üçüncü yılıydı; Behice Hanım için İstanbul'da gömütü başında, daha sonra “Dünya” Sineması'nda toplantılar yapıldı. Müşfik Eren’in öncülüğünde Behice Hanım'a “anıt gömüt” girişimi ilerlemişti. Zincirlikuyu'da, Boran'ın gömütü başındaki toplantı çok kalabalık değildi. Toplantı iyi duyurulamamış mıydı? Burada Nihat Sargın bir konuşma yaptı. Nihat Sargın’ın eşi Yıldız Sargın, Nabi Yağcı, eşi Ayşe Çiçek Yağcı, savunman Necla Fertan, Prof. Sadun Aren oradaydılar. Nihat Sargın’dan sonra Mehmet Bozışık çok kısa konuştu. Eski TİP'liler de oradaydılar. Akşamki anma toplantısında Nabi Yağcı (Haydar Kutlu), Necla Fertan, Prof. Sadun Aren konuştular. Sadun Aren, “Behice Hanım'a saygı göstermenin en iyi yolu, onun yürüdüğü yolda yürümektir; yapmak istediklerini sürdürmektir…” diyerek "Sosyalistlerin Birliği Partisi" üzerinde durdu.
Dünya Sinemasındaki toplantı kalabalıktı. Sıdıka Su, Almanya'da olduğu için toplantılara katılamamıştı. Savunman Necla Fertan, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“Behice Boran sosyologdu. Üniversitede öğretim üyesiydi. Barışseverler Derneği kurucusu, İşçi Partisi Genel Başkanıydı. Milletvekilliği yaptı. Avrupa Konseyi'nde Türk Parlamentosunu temsil etti.”
Behice Boran, Türkiye Birleşik Komünist Partisi’nin kurucularındandı. O, yaşamı boyunca inandığı dünya görüşünden, ilkelerinden, düşüncelerinden, kabul ettiği ahlaki değerlerden, hangi şart altında olursa olsun hiç, ama hiç ödün vermeden yaşamış ve savaşım vermiş bir kimsedir. Hiçbir zaman kolayı seçmemiştir. Üniversitedeki görevine son verildiği zaman Amerika'nın birçok üniversitesi ona kürsülerini açtı ve davet mektupları gönderdi. Bu tekliflerden birini kabul etseydi çok sevdiği ve çok bağlı olduğu öğretim görevine devam edecekti. Hayatı maddi refah içinde geçecekti. Hiçbirini kabul etmedi. Ülkesinde kalıp inançtan uğrunda mücadeleyi yeğledi. Seçtiği yolda kelepçeler, hücreler, cezaevleri, hastalıklar ve en kötüsü haksızlıklar vardı. Uzun süre kelepçeler taşıdı. Cezaevlerini yakından tanıdı. Son tutukluluğunda kalp krizini cezaevi ranzası üzerinde geçirmeye çalıştı.
Bütün bunlar benim direncimi arttırıyor, mücadelemi güçlendiriyor ve hızlandırıyor... diyordu.
Her yerde öğretiyordu, kapalı salon toplantılarında anlatıyor, sanık olarak yargılanırken kendisini yargılayan yargıçlara ders veriyor, dersini dinletiyor ve hatta onlara "Sizi' yargılamak şerefi de bedbahtlığı da bize düştü" dedirtiyordu. Behice Boran, Necla Fertan’a yazdığı bir başka mektupta da “Siz dışardaki bensiniz" diyordu. Sıdıka Su’ya. Necla Fertan'a öylesine yakındı. Behice Boran hapse girdiğinde eşi Nevzat Hatto sayrıydı, oğlu Dursun küçüktü. Behice Hanım, içerideyken evi Necla Fertan çekip çevirdi. Savunmanı olduğunca dostuydu.
Behice Boran, eylemci olduğu gibi yıllar önceden gelen bir şiir ve yazın tutkunu da... 1940'larda yayımlanan "Tercüme" dergisinde şiir çevirileri çıkar. O yıllar Melih Cevdet, Orhan Veli, Oktay Rifat, Muzaffer Şerif, Pertev Naili Boratav, Abidin Dino, Behice Boran yakın arkadaştırlar. Melih Cevdet Anday, Boran'ın şiir çevirilerini anımsamıyor da Steinbeck'in "Bitmeyen Kavga"sını çevirdiğini iyi anımsıyor. Behice Boranlar, üniversiteden uzaklaştırıldıklarında, Melih Cevdet onlara iyice yakındır. Melih Cevdet, "Eylem adamlığı en çok Behice Boran’da vardı” diyor, Muzaffer Şerif’te de yoktu; Pertev Naiti'de de. Eylem, bir de inanmışlık. Bize de söylerdi. "Ben inanıyorum" diye."
Melih Cevdet Anday, “Dursun Bebek" şiirini 1950’lerde hapisteki Behice Boran için yazdı. Dursun şimdi kırkına yaklaştı. Ruhi Su “Dursun Bebek” şiirini seslendirdi. Daha da ölümsüzleştirdi. Şiir şöyle:
“Merhaba Dursun Bebek, merhaba / İşte su / İşte ışık I İşte hava / İşte Dursun Bebek bizim dünya
Dandini dandini dastana / Dursun bebek uyusun / Uyusun da aman çabuk büyüsün / Danalar girmiş bostana.
Daha neler var neler var daha / İşte kundak / işte hapis ' / işte kavga I İşte Dursun Bebek bizim dünya
Dandini dandini dastana / Bostana girmiş danalar / Böyle tosunlar doğursun yarına ninni / Bizim aslan gibi analar."