Perşembe günü çıkan "Ankara Notları”nın başlığını, "Komedinin Son Perdesi mi?" koymuştum; yanılmışım, son perde değilmiş; bu öyle bir komedi ki, daha çok perdelerini göreceğiz anlaşılan.
Meclis’te "türban" görüşülüyor; izlemek için, basın locasının, yabancı basına ayrılan bölümüne çıkıp oturdum. Oradan, dinleyicilere ayrılan balkonlar da görünüyor iyice. Aradığımı buldum; renk renk türbanlar takmış kişiler, arka arkaya sağ köşeyi tutmuşlardı. Çoğu, çocuk denecek yaşta kızlardı. Hiçbiri bir milletvekilinin ya da bakanın çocuğu değil. Bunlar, maşa olarak kullanılıyorlar, bunu biliyorum. Meclis tartışmalarını izlerken için kararıyor. Altta, basın locasında. Uğur Mumcu, Ahmet Tan, Teoman Erel oturumu izliyorlar. Bir yandan da bana bakıp gülüyorlar. Niye gülüyorlar acaba? Yanıma gelen gazeteci arkadaş anlattı, niye gülüştüklerini. Yabancı basın locasında, bir başıma oturuşuma bakıp:
Ekmekçi ’ye bak, Atatürk gibi oturuyor! demişler. Gülüşmeleri ondanmış...
Edirne Milletvekili Erdal Kalkan’ın, "laiklik’’le ilgili savaşımından sonra, SHP'lilerin, aynı konuda bu ikinci savaşımlarıydı. Bu tez, ANAP'ın tutucularının yanında, birde DYP’lilerle savaşıyorlardı. Süleyman Bey'in başında bulunduğu DYP, oyunbazlıkta. ANAP'lılarla yanşıyor mu ne? Süleyman Bey: in kimi konuşmalarına bakanlar, onun artık değiştiğini söylerler, Aziz Nesin, öyle der:
Bir 12 Eylül daha olursa; Süleyman Bey komünist olur!
Ben buna katılmıyorum. Süleyman Bey'in ne olacağı belli olmaz! Onun için, “Dün dündür, bugün bugündür!" der çıkar bakarsınız...
Hacı TÖ'ye, bakarsınız, demediğini bırakmaz Süleyman Bey. Aydın Yalçın anlatmıştı birinde. Süleyman Bey’in Hacı TÖ için söylediklerini. Adalet Partisi içinde, Aydın Yalçın ile arkadaşları, Turgut Bey, "Planlama"nın başındayken, eleştiriler yöneltirler. Süleyman Bey'e çatarlar; "takunyalıları tutuyor!” diye. Süleyman Bey, bir gün eleştirenlere şu karşılığı verir:
Siz bilmezsiniz, Turgut bir dâhidir! “
Dâhi"nin Türkçesi "öke"; kişinin "Al ökeni başına çal, şimdi" diyesi geliyor hani, ama, demeyeceğim. Der miyim?
Haydi, anan ilik, düğme diksin sayalarına...
Bu Konyalı sözü; "iş işten geçti artık!" demek. Asıl söylenişi, biraz açık saçıktır. Uygun düşmez… "Saya” ayakkabının tabandan yukarı olan yumuşak bölümü. Çocukluğumuzda giyerdik, potinlerde, ilik düğme yerleri olurdu; potinlerin ilikleri, düğmeleri hazırdır zaten. Ona yeni ilik açmaya ne gerek var...
Karşılıklı sövüşmeleri izlerken anladım. "Türban" konusunun da başı, politikacılarda demek. Kimi dekanlar, rektörler de birer maşa. Siyasal amaçlara ya da oy uğruna kullanılabilecek kişiler. İzlerken, izlerken jeton düştü.
Eşeği yiyen kurt bu! dedim içimden.
Bu da Yozgatlıların sözü. "Tam üstüne bastın!", "Nasıl da bilemedim şimdiye dek” anlamlarına gelir. Türban bahane, ANAP'ı iktidarda, bu arada Hacı TÖ’yü, Çankaya'da bir süre tutma planı. Bu plana, Süleyman Bey de yatmış oluyor, inandırıcılığını iyice yitiriyor, ökesinin elini öpsün de başına koysun. Başka yolu kaldı mı? "Boynuz kulağı geçer" demişler, boşuna mı demişler. Süleyman Bey, cami avlusunda, takkeli ilk başbakandır. Gerisi, fasafiso...
Uğur Mumcu, cuma günü çıkan yazısında, “Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıysa, o zaman 'Kadın Statüsü' ile ilgili yasaya. Plan ve Bütçe Komisyonu'nda sokulan türban ile ilgili maddeler 'anayasaya karşı hile’nin çok somut ve açık örnekleridir. Anayasa Mahkemesi kararları 'yasama, yürütme ve yargı organları'nı bağlar mı bağlamaz mı? Bağlamıyorsa konu başka!” diyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Yekta Güngör Özden, 5 Nisan 1990'da. İzmir'de "Avukatlar Günü" nedeniyle, düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, bir yerde, özetle şöyle demişti:
Anayasanın 153. maddesinin son fıkrası. Anayasa Mahkemesi kararlarının, yasama, yürütme, yargı organlarıyla, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağladığını söylüyor. Yâni, bir eşekleri bağlamaz!
SHP konuyu yeniden Anayasa Mahkemesi'ne götürünce, seyredin o zaman gümbürtüyü. O zaman Anayasa Mahkemesi, bir usul tartışması mı yapacak! Anayasa Mahkemesinin kararına karşı çıkarılan bu yasa ile ilgili olarak, esasa girip, esastan bir inceleme mi yapalım, yoksa, mahkeme kararına karşın çıkarılan bu yasayı hemen iptal mi edelim?" Büyük olasılıkla, ilk tartışma bu mu olacak?
Türban yasasıyla ilgili hüküm, tasarıya "korsan madde" olarak mı sokulmuştu? "Kadının Statüsü" ile ilgili, yasa gücündeki kararname, Meclis'e geldiğinde, türban mürban yoktu. Milli Eğitim yarkurulunda, ANAP'lı Malatya Milletvekili Mehmet Bülent Çaparoğlu mu getirmiş, ekletmişti bu maddeyi ANAP’lılara? SHP’liler toplantıya geldiklerinde, madde çoktan oylanıp geçmişti bile. Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol, "türban" maddesine hiç ses çıkardı mı? Ne yarkurulda ne Meclis’te! Ulusal Eğitim Bakanı diyecektim, ama, o "ulusal" değil, "milli" Eğitim Bakanı. "Milli” sözcüğü Arapça. Ferit Develüoğlu'nun sözlüğünde “milli" sözcüğü için "din ve millete ait, milletle ilgili, ulusal" karşılıkları verilmiş. "Ulusal"ı neden kullanmıyoruz ki?
Avni Akyol, o gün bakanlığında çok telaşlıydı. Yanındakilere:
Meclise gideceğim, bugün 'türban kanunu’ var! dedi...
28 Ekim 1990, Cumhuriyet