Bakanlıklar Çalkalanıyor...

Kartal Belediyesinin düzenlediği "Hasan  li Yücel Kültür ve Sanat Merkezi"nin açılışına gidişim çok iyi olmuş. İki gece de olsa dinlendim. Mahmut Makal, Ali Yılmazla birlikte konuk kaldığımız B. Suadiye Oteli’nde akşamlan Sami Karaören, Mehmet Başaran, Vedat Günyol’la ne güzel söyleşiler oldu. Başaran, Vedat Günyol'a "Cemil Paşa'nın torunu" diye takılıyor. Orada, plaket alanların çoğu konuştu. Vedat Bey ise tek sözcük söylemedi, plaketini alıp indi. Sordum:
Vedat Bey, siz neden konuşmadınız?
Meğer, birkaç tümce hazırlamış. Ama konuşmaktan vazgeçmiş.
Bana verin konuşmanızı, ben yayımlayayım! dedim. "Vedat Günyol konuşsaydı, ne diyecekti?" diye. Cebinden çıkardı, birkaç tümcecik yazılı kâğıdı. Şöyleydi:
"İki yılı aşkın bir süre, öğretmen olarak Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde, hep öğrenci kalarak öğretmen olmanın tadını tattım; köy kökenli, bilgiye susamış gencecik öğrencilerle yüz yüze gelip davranışıma çeki düzen vere vere, bilgi dağarcığımı durmadan yenilemek zorunluluğunu duya duya.
Hasanoğlan Köy Enstitüsünde geçirdiğim süre, benim 35 yıllık öğretmenliğimin en güzel günleri olmuştu. O yıllarda tanışıp dostluk kurduğum öğrencilerimle babe-oğul, baba- kız, sonra sonra ağabey-dost ilişkilerim sürüp gitti, bugün de dipdiri sürüyor
Bu plaket, benim için en büyük onur armağanıdır. Salılarımla."
M. Rauf İnanla, Canan Eronat'ın iletilerini, ben götürmüştüm. Orada okundu. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun iletisini Sami Karaören getirmişti. Velidedeoğlu, şöyle diyordu iletisinde:
"Sayın Mehmet Ali Büklü, Kartal Belediye Başkanı.
Rahatsızlığım dolayısıyla bu muttu günde ve kültür işlerinde aranızda bulunamadığım için üzgünüm. Köy Enstitüleri kapatılmamış olsaydı, ülkemiz kırsal alanlarında saklı olan gizil gücün, yani zekâ cevherinin işlenmesiyle Türkiye bugün çok ileri bir aşamada olacaktı. Bu enstitülerden itişen ve sonraki hizmetleriyle yurdumuzun kültürüne büyük katkıları olan ve şu anda aranızda bulunan ya da bulunmayan bütün arkadaşlarıma yürekten sevgi ve saygılarımı sunarım. Ayrıca, başta Sayın İnönü olmak üzere ülkemizde özlenen sosyal demokrasiyi kurmaya çalışan devlet ve politika adamlarımıza içten başarılar dilerken bu toplantıyı düzenleyen, başta siz olmak üzere Kartal Belediyesi yöneticilerine sevgi ve takdirlerimi sunmama izin vermenizi rica ederim."
İstanbul'da, ilginç şeyler oldu, onu sonra anlatacağım. Ankara'ya dönüşte öğrendim; Adalet Bakanlığı çalkalanıyormuş. Adalet Bakanlığının üst düzeyinde olup bitenler ortalığı allak bullak etmiş. Bu konuda ilk yazı; 25 kasım pazar günü, "Balık Nereden Kokar?" başlığıyla çıkmıştı, İkincisi de 27 kasımda ‘Tepelerde Olup Bitenler..." başlığıyla. Bakanlık üst düzey yetkilileri, olup bitenleri kurcalayıp cezaevlerindeki açlık grevleriyle ilgilenecek yerde, "Faili kesinlikle bulmalıyız!" diyorlarmış. Fail de benim yazıyı yazarken, bilgileri kimden altlıysam, oymuş! Yani, “köstebek" arıyorlar. Oysa Adalet Bakanlığı'nda kargaşa, sinir savaşı sürüp gidiyor. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdür yardımcılarından Muammer Coşkun'un ölümünden sonra eski Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Oktar Çakır da "kalp spazmı" geçirdi, İbni Sina'ya kaldırıldı. Oktar Çakır'a, anjiye yapılması kararlaştırıldı. Oktar Çakır, bir çeşit kızak yeri olan APK’ya atanmıştı. Muammer Coşkun'un odasını çilingirle açtırıp odasını değiştirten, Genel Müdür Atila Bengü, olayların yoğunlaştığı sırada Strasbourg'ö gitmişti. Muammer Coşkun’un yerine atanan Hüseyin Turgut, Muammer Coşkun'un cenazesine gidemedi mi? Bakanlıkta dolaşan tek söz vardı; çok kişi:
Muammer’in başını yediler! diyordu.
Laçka olan yalnız Adalet Bakanlığı değildi. Bakanlıkların çoğunda, çalkantı sürmekteydi. Tarım Bakanlığı'nda, müfettişler, yeni bir yöntemle sürgüne mi gönderiliyorlardı? Kıyımlar,' Tarım-Hayvan-Köy işleri Bakanlığı Müsteşarı Hüsnü Poyrazla, Teftiş Kurulu Başkanı Yusuf Demirel’in kafalarından mı çıkmış, uygulanmaya konmuştu... Bunun ayrıntıları üzerinde duracağım daha.
Bakanlıklar çalkalanıyor!
Çalkala yavrum çalkala!