Hımmm...

Necip Torumtay’ın Genel Kurmay Başkanlığı'ndan istifasını, İzmit'te, Mesude Hanım Çiftliği'ne giderken Oralp Basım’ın Kayhan Eczanesi'nde öğrendim. Bursa'dan İzmit'e gelmiştik; Mesude Hanım Çiftliği'ne gidecektik. Mesude Hanım Çiftliği’ni herkes bilir. O, İzmit yakınındaki domuz çiftliğidir. Mesude Hanım, Oralp Basım'ın annesi. Eczaneye Oralp'le birlikte uğradığımızda, telefon çaldı; Bursa’dan gazeteci Levent Gençelli arıyordu. Levent Gençelli, eski Cumhuriyet’çi, şimdi Bursa Hâkimiyet gazetesinde çalışıyor. Levent, heyecanlıydı. Şöyle dedi:
Abi, Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay görevinden istifa etti. Anadolu Ajansı, beş dakika önce geçti haberi; Necip Torumtay’ın istifa dilekçesi şöyle: "İnandığım prensiplerle ve devlet anlayışımla hizmete devamı mümkün görmediğim için istifa ediyorum."
Başka bir şey yok mu?
Hayır yok. Bilgi vermek için aradım, merak edersiniz diye.
Teşekkür ederim Levent.
Çağdaş Gazeteciler Derneği'nden bir grup arkadaş, Çağdaş Gazeteciler Derneği'nin Güney Marmara Bölgesi'nin basın gecesinde bulunmak için ÇGD Bursa Başkanı Yılmaz Akkılıç'ın çağrısı üzerine Bursa'ya gitmiştik. Oradan dönüyorduk. Domuz çiftliğini görmeyi arkadaşlarıma ben önermiştim. Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Sekreter Yardımcısı Timur Türkan, Sayman Bekir Öztoprak, yönetim kurulu üyesi Metin Aksoy birlikteydik. Onlar, bir arabadaydılar; biz Oralp’la bir arabadaydık. Haberi arkadaşlarıma ulaştırdım. Metin Aksoy:
Ankara’ya gidelim bir an önce! dedi. Heyecanlanmıştı. Kim heyecanlanmaz ki?
Mesude Hanım Çiftliği, yolumuzun üzerindeydi. Belki bir yarım saatimizi alırdı. Çiftliğin oradan, Ankara yolu bir kilometre çekiyor çekmiyordu. Oralp, bize çiftlikte Rus şampanyasıyla, Bulgar konyağı sundu. Şampanyalar patlatılırken Necip Torumtay'ın istifasının getireceği sonuçları konuştuk. Oralp Basım:
Bak, haberi domuz çiftliğine giderken aldın. Uğurlu geldi, diyordu. Domuz. Almanlarda, uğur hayvanıdır; muska gibi takılır!
Haydi, şerefe!
Nezdarovya! (O da Rusça, ‘şerefe’ demek; Rus şampanyası başka nasıl içilir?) Barışın şerefine! Savaşa hayır!
Çiftlikteki domuzları, mozakları (domuz yavrusu) gördükten sonra ayrıldık. Çiftlikte, Kandıralı Ali Osman Ceylanla söyleştik bir ara. Kandıralı Ali Osman, Gemlik’e gelip denizi ilk kez görünce:
Amma çok keten ekmişler buraya! demiş. Keten tarlaları, deniz gibi mavi görünürmüş. Ne yapsın Ali Osman, denizi de keten tarlası sanmış garip!
Yol üstünde ‘Koru Motel’e uğrayıp bir akşam yemeği yiyelim, dedik. Garsona laf olsun diye sordum:
Buraya Necip Torumtay geldi mi?
Geldi efendim, bir hafta önce buradalardı!
Peki, ne yediler?
Koru kebabı yediler!
Koru kebabından iz sürerek olayın perde arkasını bulamazdım! Kafadan atma hava cıva yorumlarla, bunu pekâlâ yapıyordu Çankaya yazarları.
'Hürriyet', olayı, ‘Muhtıra gibi istifa’ başlığıyla verdi. Ertuğrul Özkök'ün 'Ankara'dan' başlıklı yorum haberinde. Hacı Turgut Bey'in ‘Bize savaşacak paşalar lazım’ dediği belirtiliyordu. ‘Yiğidi öldür, hakkını yeme' derler. Hürriyet'in haberinin de yorumunun da bir ölçüde sağlıklı olduğunu Ankara'ya dönüşte kurcalayınca, öğrenecektim. Kutluyorum! Benim de yeni öğreneceklerim, olaylara, yorumlara ekleyeceklerim olmalıydı. Örneğin bir "muhtıra" söz konusu değildi. Turgut Bey de bu beklenmedik istifaya gerçekten üzülmüş müydü? Bir de hükümette Genelkurmay’ın Yetim Hüsnü'ye bağlanması için bir tasarı hazır bekliyordu. Bu, önemliydi.
Hacı Turgut Bey’in, ‘Cephe açalım!’ önerisi, bardağı taşıran damla olmuştu. Cephe nerede açılacaktı? Hacı Turgut Bey, ordunun hazır olmasını, nereden bir cephenin açılmasının uygun olacağının saptanmasını istediği, Genelkurmay çevrelerinde biliniyordu.
Cephe açalım, planını yapın, bana getirin! diyordu Hacı TÖ.
İstediği buydu. Torumtay'ın başında bulunduğu ordu, buna yanaşmamıştı. Torumtay şöyle diyordu:
Saldırı planı değil, savunma planı yaparız. Oradan bize bir şey gelirse, biz karşı koyarız. Bir savaşa kendiliğimizden girmeyelim!
Daha doğrusu, değişik görüşler vardı.
Hacı TÖ ile Torumtay arasındaki ipler, çok eskiden beri ufak ufak kopmuş muydu?.. Ama büyük kopma, asıl son zamanlarda mı oldu? Örneğin ordu, bir 'firkateynle' işi idare etmek istedi, ancak Hacı TÖ, bu ‘firkateyn'le yetinmedi. Bu yüzden firkateyn de hiç gönderilmedi. Ne kadar asker yollanacağına ilişkin bir ayrıntı yoktu. Hacı TÖ, önce planı istiyordu; saldırı planını, cephe planını!
Siz hazırlıklarınızı yapın getirin, onun üzerinde konuşalım!
Hacı TÖ, savaştan yanaydı, bunu bilmeyen mi vardı? Necip Torumtay, buna karşı çıktığı için mi istifa etmişti? Acaba, başka savaşacak, Hacı Turgut Bey'i, savaşla Çankaya'da tutacak general bulunamaz mıydı? Hacı TÖ'nün, darda kalınca, geri adım attığı bilinen bir gerçekti; bu kez, Torumtay'ın istifası etkili olacak, savaştan dönülecek miydi? Bu, bilinmiyordu henüz. Herkesin bildiği bir gerçek daha vardı; "Şahinler'le "Güvercinler”! Savaşın yararlı olacağını düşünmeye başlayan, "Şahinler" yok muydu sanki? Kimler neler bekliyordu? Bir kez Amerika, Saddam'ın Kuveyt'ten çekilmesinden yana değildi. İstemiyordu. ‘‘Çıban başı kalacak, temizleyelim daha iyi" mi diyordu?
Torumtay'ın ayrılmasından sonra başka bir istifa olup olmayacağı usa gelmekteydi. Şu anda ‘Hayır’ diyordu olayları bilenler. Yollar normal işlerse, Kara Kuvvetleri Komutanı Doğan Güreş gelecekti Genelkurmay Başkanlığı'na. Ancak çok güvendiğim kaynaklar, Hacı TÖ'nün, Doğan Güreş’e de pek sıcak bakmadığı kanısındaydılar. Hacı TÖ, Doğan Güreş'in Kara Kuvvetleri Komutanlığı kararnamesini pek gönlüyle imzalamamış mıydı ne? Hımmmm... Necip Torumtay’a "Doğan Güreş'i başıma sardın" gibisinden sitem de etmiş miydi? Genelkurmay Başkanlığı'na Doğan Güreş atandı ama her şey bitti mi? Bakalım, bekleyelim. Babam anlatırdı öyküyü, şöyle: Adamın biri lokantaya gidip yemiş-içmiş; ancak verecek parası yokmuş. Gücü de yokmuş. Lokantanın içinde dolaşmaya başlamış. Bir bakmış ki bir teknenin altında eşek başları. Kendi kendine söylenirmiş:
Hımmm... İşin altında iş var, teknenin altında baş var!
Çıkmış mı lokantacının oyunları ortaya?
Almamış parayı müşteriden artık, alamamış...
Babamın öyküsünden çıkarılacak ders: Hacı TÖ, bu savaşa zor girer! Epeyce oluyor, başbakanlığı sırasında mı ne, söylemişti lafı:
Eski sadrazamların iki gömleği olurmuş, biri sadrazamlık, öbürü idamlık!