Telefon çaldı; açtım, Ali Yüce.
Saddamünaleyküm! dedi; kahkahalarla gülüyordu. Herkesin televizyonlarda. Saddam'la yatıp Saddam’la kalkması, böyle güzel vurgulanamazdı. Ali Yüce:
Savaşa çok kızıyorum, dedi, benim de işlerim bozuldu...
Ali Yüce, kendi kitaplarını kendi bastırıp kendi dağıttığı için kendi kendine "Ali Holding” adını takmıştı.
Ali Yüce’nin esprisini Londra'da Vedat Türkali'ye söyledim:
Saddam'ün aleyküm!
Aleyküm Bush! dedi...
Ali Yüce'nin kahkahaları, Tarık Zafer Tunaya'nın ölüm haberine karıştı. Bir Almanya gezisinde, Tarık Zafer Tunaya ile eşi Melahat Hanım birlikteydik. Arabayı, Almanya’da yaşayan Nebahat Hanım sürüyordu. Nebahat Hanım, Alman Rudolf Pohlreich’le evliydi. Almanla evli olmasına karşın Türk yurttaşlığından çıkmamıştı. İstese çıkabilirdi. İşte, o Nebahat Hanım, Tarık Zafer Bey ne söylese kahkahadan kırılıyordu. Bunu gören Tarık Zafer Bey de onu güldürmek neşelendirmek için neredeyse elinden geleni yapıyordu. Sürücümüzün keyifli olması iyiydi de ya bir kaza olursa diye korkuyordum. Olmadı, ama Nebahat Hanım’ın adı da “Bayan Kahkaha” olarak kaldı...
Sami Karaören verdi, Tarık Zafer Tunaya'nın ölüm haberini. Sami Karaören'i, gazeteden aramıştım; Hüsnü Göksel'in yolladığı yazıyla ilgili olarak; Sami Karaören’in trafik kazası geçirdiğini, evinde olduğunu öğrendim. Evindeydi. Pazartesi akşamı, Melih Cevdet Anday'ın gecesinden eşi Mehcure Hanım'la birlikte, Sabahattin Baturların arabasına binip ayrılmışlar. Boğaz Köprüsü'ne yakın bir yerde, trafik kazası geçirmişler; Mehcure Hanım'ın burun kemiği kırılmış, Sami Karaören başını arabanın camına vurmuş, ufak sıyrıklarla atlatmış Tarık Zafer Bey'in ölümünü o söyledi. Nasıl üzüldüm. Onun elli yıllık dostu, arkadaşı Dündar Akünal'ı aradım, başsağlığı diledim. O, Tarık Zaferler'e gitmeye hazırlanıyormuş. Melahat Hanım'a başsağlığı dileklerimi yolladım, Dündar Akünal’la...
Dündar Akünal’la, Nadir Nadilerin Boğaz’daki bir perşembe yemeğinde görüşmüştüm. Sami Karaören'in odasında da görürdüm. “Ubeydullah Efendi'nin Amerikan Hatıraları" kitabında da kaynaklar arasında adını gördüm. Dündar Akünal'ın Ubeydullah Efendi ile ilgili yazıları varmış. Laf lafı açtı, konuşuyoruz. Akünal, anlattı; Dündar Akünal'ın babası Ahmet Kemal, "Doğrusöz" gazetesini çıkardığında, Ubeydullah Efendi ile Şair Eşref, Doğrusöz'e yazarlar. Akünal şöyle dedi:
Ben Ubeydullah Efendi’yi 1935 yıllarında gördüm. Demek ki ben o zaman 15 yaşındaydım. Çok tatlı bir adamdı.
Ubeydullah Efendi’nin evlendirme memurluğu, milletvekilliğinden önce mi sonra mı?
Efendim, evlendirme memurluğu sonra sanıyorum. Atatürk medeni nikâha karşı kampanyaları söndürmek için onu, belediye evlendirme memurluğuna getirir. Atatürk’ün amacı, halk medeni nikâhtan kaçmasın. Ubeydullah Efendi'yi koyuyor oraya ki, halk medeni nikâhtan soğumasın. Ubeydullah Efendi, araya bir iki dua filan da karıştırıyor, medeni nikahı kıyıyordu. Atatürk, ondan çok yararlanmış.
Tarık Zafer Tunaya, “Siyasal Partilerde ilgili çalışmasının bir baskısını yollamıştı. Birkaç satır değindim sanıyorum. Ondan sonra çıkan baskısından da yolladı, ancak elim değmedi, yazamadım. Hasan Cemal yazısında, Tarık Zafer Bey’in yapıtından oldukça geniş bir alıntı yapmıştı. Bir gün Tarık Zafer Bey’le karşılaştığımda ilk sözü:
Hasan Cemal hepinizi atlattı oldu. Sitemini almıştım...
Yine bir gün Ankara'da, Bakanlıklarda yürüyorduk. Bir okurla karşılaştık. Okur, ikimize de:
Günaydın! dedi. Tarık Zafer Bey, çok keyiflenmişti:
Bu Ankara ne güzel yahu, insana “Günaydın” diyorlar...
Tarık Zafer Tunaya'yı hep arayacağım. Melahat Hanım'a, yakınlarına, Tarık Zafer Bey’i sevenlere başsağlığı diliyorum...
Pazartesi günü, çeşitli demokratik kuruluşların başkalarıyla yaptığı toplantıda, Hinthoruzu Erdal Bey, Ortadoğu sorununun çözümü ile ilgili kuramını da açıkladı. Bunu daha sonra biraz açıklamasını istedim; şöyle dedi;
...Demek istediğim şuydu; bir ülkenin kararlı bir hale gelmesini, ülkesini demokratik bir şekilde yürütmesini istiyorsanız, dışarıdan karışmamalısınız. Kaç tane dışarıda devlet var; hepsinin çıkarları başka. Onların hepsinin çıkarlarını, isteklerini koruyacak, birde halkın isteklerini, halkın dileklerini, halkın ihtiyaçlarını sağlayacak... Böyle bir denge kurulamaz. Çok fazla etken var, bunları sağlamaya imkân yoktur...
Erdal Bey, kuruluş başkanlarıyla yaptığı toplantıda, özetle şöyle demişti:
...Bu maceradan biz nasıl çıkarız? Tabii çıkarız, ama çok zordur. Savaşı kazanıp kazanmamanın ötesinde, şimdi Ortadoğu'da bize başka türlü bakıyorlar. 67 yıldır kurulmuş bir yaklaşım vardı; şimdi Arap ülkelerinden bir kısmı düşman diye bakıyor. İşte bu, savaştan sonraki durumdur. Ben ona karşıyım. Akıl, karşımızdaki ülkelerin yarısını karşımıza almamayı gerektirir. Biz savaşa girmezsek, şimdiye kadar yaptıklarımızı da unutturursak, o zaman önemli rol oynarız...
Bir ülkedeki huzuru, dışarıdan böyle baskılarla kuramazlar. Dışarıdan gelen insanın çıkarı kendinedir. Vaktim olsa, oturur, bunun fiziksel teorisini de yaparım...
Hinthorozu'nun erinç (huzur) kuramı ilginçti.
31 Ocak 1991, Cumhuriyet