Aydın Çubukçu'ya, Gaziantep Cezaevi'yle ilgili soruyorum:
Burası, kapalı cezaevi tabii?
Kapalı.
Peki, bunları yarı açık duruma getirmek hiç olmazsa affa kadar; daha yararlı olmaz mı diye düşünür müsün?
Yok. Siyasiler için iyi değildir, açık, yarı açık.
Öyle mi?
Yani, ilgilerine yanıt vermez. Adi mahkûmlar dediğimiz insanlar için çalışma esası mutlaka önemli. Ama halı atelyeleri var, marangozluk atelyeleri var kimi cezaevlerinde. Bu, eğitmenin, insanı emek yoluyla insanlaştırmanın bir aracı olarak değil, daha fazla ezmenin, daha fazla sömürmenin aracı olarak kullanılıyor.
Kullanılıyor onlar da?
Tabii! Halıda çalışacaksın. Niye çalışacaksın? "Ulan çalışmazsan gözünü patlatırım!" İşte, o kadar basit. Böyle çalışan insan ıslah olmaz. Neden çalışması gerektiğini kavraması gerekir.
Peki, para mara alırlar mı o çalışmaya karşılık?
Para alırlar; akdıkları para, yedikleri ekmeğe kesilir. Cezaevinin verdiği ekmek, yemek parası, o çalışarak kazandıkları paradan kesilir; ellerine bir şey geçmez.
Gözlediğin, dikkati çeken sorun ne var? örneğin sağlık bozuluyor, tamam...
Çok bozuk!
İnsan haklarının ilgisi, gidip gelmesi yararlı olmuyor mu? Örneğin, hükümlülerin, tutukluların, savunmanlarıyla görüşmesi olayı. Birçokları ailelerinin olduğu yere çok uzak. Görüşemiyor. Yakında bir yerde yatsa...
İsteğe bağlı şevkler çözülebilirse iyi olur. Adam, ailesi İstanbul'da, kendi Gaziantep'te yatıyor. On beş günde bir ziyarete gidip gelecektir karısı. Bu ayrı bir eza işte. Yani, yakın yerlere sevk işlemi, isteğe bağlı olarak gerçekleştirilebilirse o, bir tarafını çözer. Pek çok öyle isteyen var arkadaşlardan...
Bir de kadın hükümlüler var, kızlar!
Bizim cezaevinde yoktu.
Nerede onlar?
Çanakkale'de ve Amasya'da var.
Onların sorunları ile ilgili olarak size bilgi geliyor mu?
Pek yok; duymadım bir şey.
Peki, ben şey etmeyeyim fazla, seni rahatsız etmeyeyim...
Daha doğrusu ne yapabileceğimi pek bilmiyorum. Gerçekten senin için bir şeyler yapmak istiyorum.
Oradakiler için bir şeyler yapmak gerek.
Tabii, tabii. Bunu başarabileceğine inandığım için senin için diyorum, sen yap!
Biz bunu yapmalıyız. Örneğin açık görüşün çok zararlı olduğunu söyler Bakan, “Avrupa'da yok bu!" der. Oysa, insanı insana yaklaştıran bir tek bu var, açık görüş.
Tek nokta bu, gerçekten bu.
Başka yok.
Yeni, açık görüşün canına okundu muydu, cezaevinde artık, yapılabilecek en büyük kötülük bu. En büyük kötülük bu.
İyi oldu ama bu görüşmemiz; şimdi yetkililerle konuşacağım; (onlar da bu yazıları izlemişlerdir) yok, "141-142'yi hafiflettik" bilmem ne yaptık, derler. Komünist Parti kuruluyor...
141-142 yok efendim! Bizim cezaevinde üç kişi var. Toplam yirmiyi bulmuyor!
Türkiye’de?
Tabii. Şu anda toplam yirmiyi bulmuyor.
Yatan yattı!
Yatan yattı, çıktı! Hafifletsinler, ona bir itirazım yok; iyi bir şey ama bu büyük bir af gibi geliyor çok insanı kurtaracak falan, onlar palavra...
Palavra. Peki MSP'li (yani eğilimli) filan var mıydı sizin orada?
Radikal Müslümanlar var, yeni tip onlar!
Onlar nasıl?
Aman Allahım! Çok canavar onlar. Ben çıkmadan bir gün önce, görüş yerinin camlarını filan kırdılar, parçaladılar ortalığı...
Neden?
Dışarıdan gelen bir ziyaretçileri, soyadı tutmadığı için içeriye alınmamış; onun üzerine bastılar görüş yerini; camları çerçeveyi dağıttılar gittiler!
Onlar daha şey öyleyse. MHP'li var mıydı?
Onlar, MHP’lilerden fazla azgın. Radikal Müslümanlar. Onları da dövüyorlar; araları hiç iyi değil!
Size dokunmuyorlar mı Radikal Müslümanlar?
Hayır! Bize hatta, açlık grevinde örneğin, şöyle bir şey söylediler: “Yahu, şu işi güzel yapıyorsunuz! Allah için yapsaydınız, şu 25 günü, uçardınız! Hepiniz uçar giderdiniz buradan!" (Kahkahalar)
10 Mart 1991, Cumhuriyet