Tanilli, Altmış Yaşında... (1)

Prof. Servet Tanilli, 18 martta altmış yaşına bastı. İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi'nin 21 martta, Türk-İş salonunda düzenlediği toplantıda ilginç konuşmalar yapıldı. Prof. Sadun Aren, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“Arkadaşlar, Tanilli'nin ben de bir yönüne değineceğim. Daha önce hemen şunu söyleyeyim ki Tanilli'yle 15 dakika kadar konuştum, şimdiye değin. Bir de yarım dakika kadar uzaktan gördüm vurulduğu gün, hastaneye gitmiştik, öyle, uzaktan el sallamıştı; o anda tabii felç olacağı bilinmiyordu. Fakat sonra yapıtlarıyla tanıdım; telefonla da konuştuk.
Şimdi, Tanilli'nin iki yönü var, başka yönlerinin yanı sıra veya o yönleriyle iç içe olarak düşünülecek...
Bir yönü savaşımcı yönü, mücadele etmiştir Tanilli. Öteden beri savaşım ermiştir. Dinledik, vurulduktan, felç olduktan sonra, tekerlekli sandalyeye mahkûm olduktan sonra da savaşımını sürdürmüştür.
Diğer yanı ki buna bağlıdır, bunlarla yani karşılıklı bağlantı içindedir, zaten her şey öyledir, yaşama sevincidir, yaşama bağlılığıdır. Yarısı felç olduğu halde eserler yazabilmiştir, mücadele edebilmiştir yani. İnsan niçin mücadele eder? İnsanlar, eğer yaşama değer veriyorlarsa, savaşım verirler. Çünkü, yaşam her şeyin, bütün insan eylemlerinin, değerlerinin temelidir. Eğer, yaşamı sevmiyorsak, yaşama değer vermiyorsak, zaten hiçbir şeyin değeri kalmaz. O zaman mücadele de etmeyiz. Çünkü insan, eğer yaşamayı değerli buluyorsa, onu iyileştirmeyi düşünür. Yoksa düşünmez. ‘Böyle de olur, şöyle de olur' denilirse, ‘bir lokma, bir hırka..’ filan... Öyle insanlar yaşamı düzeltmeyi düşünmezler. Yaşama sevinçleri yoktur. Çok azdır, yahut, lokma-hırkalık bir sevinçleri vardır. Onun için mücadele etmezler. Tanilli, yaşama bağlı bir insan, hem de çok bağlı.
Tabii, yaşama, yaşamaya bağlılık ve önem vermek de derece derece olabilir. Kendi yaşamınıza çok önem verirsiniz, ailenizin yaşamına filan... Bunun için savaşım verirsiniz. Az yaşıyorsunuz demektir, ama bir yaşamınız vardır; kimi insan başka insanları da yaşar; yüreğinde, kafasında bütün dünyayı da yaşar. Tanilli böyle bir insan. O zaman, dünyanın bütün sorunları sizin sorununuz olur. Zenci hakları için mücadele etmek için zenci olmak gerekmez. Kürtlerin hakları için mücadele etmek için Kürt olmak gerekmez. Çocukların, kadınların, yoksulların hakları için... Neden? Eğer, siz o insanları içinizde yaşıyorsanız. Bu tabii herkeste aynı ölçülerde olmaz. Dediğim gibi, bazı insan, işte onlara 'egoist' diyoruz, yalnız kendilerini düşünürler; kendilerini yaşarlar veya dar aile çerçevelerini yaşarlar filan. Kimisi de bütün dünyayı yaşar. İşte, Nazım'ın şiiri: “Yarısı burdaysa kalbimin/yarısı Çinde'dir, doktor/Sarınehre doğru akan /ordunun içindedir./Sonra her şafak vakti, doktor,/ her şafak vakti kalbim/Yunanistan’da kurşuna diziliyor..." filan. Yani, yaşıyor oraları, oradaki, insanları yaşıyor...
İşkenceyle savaşmak için işkenceye karşı olmak için işkence görmek gerekmez, bir; ikincisi, bir gün insanın da, kendisinin işkence görebileceği olasılığı da önemli bir etkendir; ama bence asıl o değildir. Asıl, işkence gören adamı yaşamaktır içinde. Hapishanede, dört duvar arasında, biz burada oturmuş rahat rahat konuşurken, duran, kıvranan insanı yaşıyorsak, elbette ki hapishanelerin boşalması için savaşım veririz.
İşte Tanilli, Fransız İhtilali Tarihi’ni yazıyor, oradaki insanları yazıyor. Oradaki, özellikle, başka insanların yaşamlarını, günlük yaşamlarını veriyor. Yalnız çağını yaşamıyor, insanlığın geçmişinden, bugüne dek olan serüvenini de yaşıyor. böyle dopdolu bir insan.
O halde, Tanilli arkadaşımızdan, yaşamından ne çıkarıyoruz? Biz ne öğreniyoruz? Birincisi; savaşım vermek, yaşamanın kendisidir. Çünkü mükemmel bir yaşam yoktur; her yaşam biraz daha düzeltilmeye muhtaçtır, bir; bir de yalnız kendi yaşamımızı değil, tüm insanların yaşamını da düzeltmeliyiz. Onun için de savaşım vermeliyiz. Onun için başka insanları içimizde yaşamalıyız. Bu, bir aydınlanma, bilinçlenme, olayları görme ve tanıma sorunudur. Basının, böyle toplantıların bir görevi, işlevi de insanlara, başka insanların yaşamını tanıtmasıdır.
Elbette ki tanımadığınız insanı yaşamanız, içinizde yaşamanız, onun düşüncelerinin, sizin hareketlerinize kumanda edebilmesi bir ölçüde bu sosyalleşme, işte evrenselleşme... Bu ne kadar çok oluyorsa, o kadar yüce insan olunur. Öyle insanlar da biliyoruz, yaşamıştır ve onların bilimleri, bilimcilikleri, bu yaşamın dışavurumudur. Onların sistematize edilmesidir, yoksa bir insan durup dururken kalkacak, efendim, Fransız ihtilalini inceleyecek. Niye incelesin yani? Yahut, hukukun esası nedir diye, düşünecek, kitap yazacak... Bu, ancak büyük bir yaşama sevincinden kaynaklanabilir. Ye Tanilli arkadaşımız, bize bu bakımdan, gerçekten, çok yaşayan bir örnektir, yakın bir örnektir. Su kadar söylemek istiyorum, teşekkür ederim.” (Alkışlar)