Yalan Çuvalları...

Anam yalan söyleyeni hiç sevmezdi. "Yalanı sevmem!" der, başka şey demezdi. Dayımı da yalan söylediği gerekçesiyle eleştirirdi. Bizim de dayımıza çekmemizden korkardı. Dayımın neden “yalancı" diye adının çıktığını bir türlü bilemezdim. Bana usu başında bir adam gibi görünürdü. Anladığım, dayım biraz kafadan atıyor, yapamayacağı, başaramayacağı konularda sözler veriyordu. Diyelim anamın heybeye, torbaya mı gereksinimi oldu; dayım hemen lafa karışır;
Aba, sen tasalanma; ben yarın sana yüz tane heybe hazır ederim! deyiverirdi. Ertesi gün olur, bir tane heybe bile bulamazdı. Anam, işte o zaman onu eleştirmeye başlar:
Yalan çuvalı! derdi.
Oysa dayımın yalanları kanımca masum yalanlardı. Kendini göstermek, ablasının gözüne girmek isterdi garip besbelli. Kimseye bir zararı olmayan yalanlar. Öyle başına takke geçirip, namaz kılıyorum diye halkı ne kandırmazdı; kimseyi dolandırmazdı!
Çocukluğumdan beri yalan söylememeyi, iyi adam olmanın ölçüsü saymıştım. Doğu söyleyip, yazdığım zaman da zararını görmedim değil. Doğruluk geçerli değil miydi ne? Çok az da olsa zarar görmediğim olurdu. Bir duruşma sırasında yargıç sormuştu!
Sabıkanız var mı?
Var!
Nedir sabıkanız?
12 Mart döneminde bir yazıdan 45 gün hapis cezasına çarptırıldım!
Yargıç, yazmana:
Yaz demişti, sabıkası yok!
Çocukluğumda bir yaz, ağabeyim sayrı gelmişti okuldan. Evde dinlenirken arayan olursa “yok" demesini sıkı sıkı tembihlerdi anama. O da ağabeyimi soranlara;
Evde yok, şimdi çıktı! der; ancak yalan söylediği için üzülür:
Yalan söylemekten karnım patlayacak derdi.
Bir gün Emin Amcam gelmiş, ağabeyimi sormuş. Ağabeyim içeride odasında -bir onun odası vardı, kalanlar bir odada yatardık- yatıyor. Anam:
Halit yok demiş, şimdi dışarı çıktı!
Yeğenim Alime de o zaman üç-dört yaşlarında; söze karışmış:
Halit Dayım, içeride yatıyor! demiş. Anam kıpkırmızı; amcam ayrılıp gitmiş, ama Alimecik de ağabeyimden tokat) yemiş:
Doğruluk sana mı kaldı? diye.
Şimdi ben de uzanıp dinlenirken söylerim:
Ben biraz dinleneceğim, telefon çalarsa, numarasını alın, ben sonra ararım. Sorarlar:
Evde yok mu diyelim?
Hayır, niye öyle diyeceksiniz? “Evde, ancak dinleniyor, telefona gelemez. O sizi arasın!” diyeceksiniz...
Benim yüzümden kimsenin yalan söylemesini istemem! Gazetelerin yalan yazdığını söylerler; bir türlü içime sindiremem bu yargıyı. Haksız bulurum. Nâzım Hikmet'in 1946'da yazdığı "Beş Satırla" başlıklı dizeleri ezberimdedir; şöyle:
"Annelerin ninnilerinden / Spikerin okuduğu habere kadar, / Yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı, / Anlamak sevgilim o, bir müthiş bahtiyarlık, / Anlamak gideni ve gelmekte olanı.”
Nâzım'ın 1949'da yazdığı "Ellerinize ve Yalana Dair” şiirinden dizeler de aktarmalıyım. O da şöyle:
"Bütün taşlar gibi vekarlı, / hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli, / bütün yük hayvanları gibi battal, ağır / ve aç çocukların dargın yüzlerine benziyen elleriniz. I Arılar gibi hünerli, hafif / sütlü memeler gibi yüklü, / tabiat gibi cesur / ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizliyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil, / bu dünya ellerinizin üstünde duruyor. / İnsanlar, ah benim insanlarım, / yalanla besliyorlar sizi / Halbuki açsınız, / etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız. / Ve beyaz bir sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, / göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
İnsanlarım, ah benim insanlarım, / hele Asyadakiler, Afrikadakiler, / Yakındoğu, Ortadoğu, Pasifik adalar / ve benim memleketlilerim; / yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu, / elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız, / elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz. İnsanlarım, ah benim insanlarım, / Avrupalım, Amerikalım benim.
Uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi, / ellerin gibi tez kandırılır, kolay aldatılırsın...
İnsanlarım, ah benim insanlarım, / antenler yalan söylüyorsa, / yalan söylüyorsa rotatifler, / kitaplar yalan söylüyorlarsa, / duvarda afiş, sütunda ilân yalan söylüyorsa, / beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların, / dua yalan söylüyorsa, / ninni yalan söylüyorsa, / rüya yalan söylüyorsa / meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa / yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ay ışığı, / ses yalan söylüyorsa, / söz yalan söylüyorsa, / ellerinizden başka her şey / herkes yalan söylüyorsa, / elleriniz balçık gibi itaatli, / elleriniz karanlık gibi kör, / elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, / elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız / bu ölümlü, bu yaşanası dünyada / bu bezirgân saltanatı bu zulüm bitmesin diyedir."
* * *
Günlerdir radyolardan, televizyonlardan yalanlar söyleniyor; Güneydoğu'da Irak’tan sığınan Kürtler arasında kolera çıkmadı deniyor. Elde, sağın raporları varken söyleniyor bunlar; olanlar yalanlanıyor. Neden bu yalanlar, yalanlamalar? Kolera çıktığı açıklanırsa, efendim, Türkiye’ye turist gelmezmiş! Peki, dünya televizyonları açıklayıp dururlarken, sözde yetkililerin yalanlamaları inandırıcı olabilir mi? Kim inanır bundan böyle? Kimin buyruğuyla mı yalanlanıyor doğrular, ya da var olduğu sanılanlar? Hacı TÖ gidermiş yoksa; gitsin efendim! İşte yazıyorum; bunu da yalanlasınlar, açıklayayım kolera raporlarını...