Gazetecilik Öldü mü?

Gazeteci Ahmed Emin Yalman, ölümünden birkaç yıl önce İhsan Sabrı Çağlayangil'e:
Gazeteci olarak ölmek istiyordum, gazetecilik benden önce öldü! demiş.
Ahmed Emin Yalman, 1888'de doğmuş, 1972'de öldü. 1959 yılında Vatan gazetesine girdiğimde Vatan'ın sahibiydi. Fırtına gibi çalışıyorduk. 27 Mayıs devrimi yaklaşıyordu. Gazete ikide bir kapatılıyordu. Cemal Gürsel, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan zorunlu izne ayrılmış, İzmir’e gitmişti. Bunu haber olarak yazdık, teleksle İstanbul’a geçtik. Daha gazetede yayımlanmadan Ahmed Emin Bey haberi görür, sorar:
Kim yazdı bu haberi?
Bir genç muhabir, Mustafa Ekmekçi!
Dikkat edin, ona bir daha böyle haber yazdırmayın!
Çalışmalarımızı da görüyordu; o zamanın ünlü raporu “Eğitim Milli Komisyonu Raporu" kamuoyunda bomba gibi patlamıştı. Rapor sonra Vatan’da, dizi olarak yayımlandı. Ahmed Emin'in en sevdiği muhabirlerden olmuştum. Erol Ülgen’le birlikte Öncü gazetesine geçmeye karar vermiştik. Vatan’da 500 lira alırken, bin lira öneriyorlardı. Vatan'ın yazı işleri Müdürü Gökşin Sipahioğlu Ankara'ya geldi:
Beni, dedi. AhmeD Emin Bey gönderdi, "Herkes gitsin, Ekmekçi kalsın!” diyor. Alacağın parayı o da verecek. Gitme kal!
Yok, diye karşılık verdim, kararımı verdim, gideceğim!
Öncü, çıkmaya başlamıştı, ben hâlâ Vatan'dan ayrılıp yeni gazeteme geçemiyordum. Birkaç gün geç başladım! Gözüm gazeteciliği öğrendiğim Vatan'da kalmıştı. Ahmed Emin Bey, tümümüze taş çıkartacak bir hızla çalışırdı. Çarşaf çarşaf yazıları gözümün önünden gitmez. Ahmed Emin Yalman, Köy Enstitülerini ilk tutan gazetecilerdendir. 1943-1944 yıllarında Köy Enstitülerini dolaşarak “Yarının Türkiye'sine Seyahat” kitabını yazdı. Başaran, Tunç Yalman’ın da izniyle, dilini azıcık yenileştirerek kimi eklerle yeniden yayıma hazırladı. Kitap çıktı. Kartal Belediyesi, Nadir Nadi ile birlikte Ahmed Emin Yalman'a Köy Enstitülerine ilk ilgiyi gösteren gazeteci olarak plaket verdi. Sabahattin Eyuboğlu, H.V.Velidedeoğlu, S.Karaören de plaket aldılar. Yalman, Köy Enstitülerini hep tutup destekledi. Nâzım Hikmet'in cezaevinden çıkması, bağışlanması için kampanya açan oydu.
Ahmed Emin Yalman'ın Çağlayangil'e söyledikleri beni çok düşündürdü. Gazetecilik artık öldü mü? Politikadaki "kaşkariko", "lotaryacılık", "üç kâğıtçılık" oraya da mı egemen oldu? Bu yaz ölen Cemalettin Ünlü, sık sık:
Bak Ekmekçi, büyük gazeteci yoktur, büyük gazete vardır! derdi. Cemalettin'e göre gazetecilerin çoğu büyük gazetelerde oldukları için büyük görünüyorlardı. Cemalettin Ünlü sorardı:
Senin kartvizitin var mı?
Var.
Benim yok. "Haydi gazete çıkaralım!” desek çıkaramayız. Çünkü paramız yok. Bizim kartvizitimiz yok, elin oğlu çarşaf çarşaf gazete çıkarıyor!
Eski gazeteciler artık yok mu? Köşeyi dönen dönene mi?
Hinthorozu Erdal Bey, yanında gölge bakanı Tayfur Ün’le birlikte kısa adı “Cumbaşder” olan Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık Muhabirleri Derneği'ne gitti. Eski MHP Genel Merkezini dernek binası olarak kullanan Cumbaşder'i görünce. Erdal Bey’in gözleri kamaştı. Mermer levhalar sarı yaldızlıydı; bir sayrıevinde bulunmayacak şeyler derneğin sağlık merkezinde vardı.
Buyurun, sizin de muayenenizi yaptıralım dediler.
Yahu, çok hastanede yok bu olanaklar dedi, Erdal Bey.
Üst katta Amerikan bar, özel giysili garsonlar, bilgisayarlar, belki elliden çok telefon!
Peki, bunları nasıl sağladınız?
Efendim, yardım aldık!
Burası ''Köşk”ün şubesi gibi görünüyor diye mırıldandı Erdal Bey. Nasıl sağlıyorsunuz yardımları?
Efendim, bizim bir gazetemiz var, "Genç Kalemler” diye, oraya ilan alıyoruz!
İlanla, reklamla olmaz bunlar!
Hazineden de yardım alıyoruz efendim!
Erdal Bey, gözleri fal taşı gibi açılmış, izliyordu olup bitenleri. Ulaşım, haberleşme hizmetlerini Ulaştırma Bakanlığı yapmış parasız. Olacak şey değil... Erdal Bey bunları gördükten sonra özetle şöyle dedi:
Devletin içinde başka bir kuruluş olmuşsunuz. Ayrıcalıklı bir kuruluş haline gelmişsiniz. Türkiye’deki basın kuruluşlarının sahip olmadıkları olanaklara sahipsiniz. Türkiye'de bir şey yapmak isterken padişahlık derneği kurmuşsunuz. Padişahlığın bir görünümü gibi. Devletten özel bir himayeye mazhar olduğunuz görülüyor. İnsanlar, kimseden himaye almadan kendi gayretleriyle öne çıkmalı, "Özal'a hoş görünürseniz dünya çapında iş başarasınız" havasını vermek yanlıştır. Basının, bir ülkede iyi olabilmesi için bu ülkede anayasayı sürekli çiğneyen iktidara hoş görünme havası vermek yanlıştır. Sonra siz de zor durumda kalırsınız. Sizin isminiz şu fikri veriyor: 'Türkiye’de herhangi bir işte başarılı olmak için cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık derneği kuldunuz mu mesele kalmaz." BÖyle bir şey yanlıştır. Basın mensuplarının gazetecilikle uğraşması gerekir. Siz başka bir havaya girmişsiniz. Bu, sizi sonra çok zor durumda bırakır. Siz basın işini bırakıp bütün basın mensuplarının ancak size "evet” demek şartıyla yararlanabilecekleri bir kuruluş havasına girerseniz, o zaman son derece yanlış bir iş yapıyorsunuz demektir...
Erdal Bey’in bu sözlerine, Cumbaşder Başkanı Orhan Uğuroğlu'nun “Biz bunları çalışarak yaptık" demesi üzerine Erdal Bey şu karşılığı verdi:
Bu işler çalışarak olacak işler değil, imkânlarınız çok fazla. Günaydın gazetesinde parasını alamayan, Güneş gazetesinde direniş yapanlar, çalışmıyorlar da mı paralarını alamıyorlar?
“Cumbaşder”le ilgili olarak basında yazılar çıkmıştı, Emin Çölaşan, Muammer Yaşar, eleştiriler yayımlamışlardı.
Yeri geldiğinde basını eleştirmek biz gazetecilerin görevidir. Yeri geldiğinde kendimizi de eleştirmeliyiz. Gazetecilik öyle yaşatılabilir. Yoksa ölür!