Oynama Balık!

Perşembe günü çıkan “Hirıthorozu’nun Babası..." başlıklı "Ankara Notları”nda geçen Faruk M. Bingöl’ün anlattığı olaya Şeref Bakşık da tanıklık etti; olayı anımsadı. Şöyle dedi:
Hiç unutmam, ismet Paşa o zaman şöyle demişti: "Ben politikayı balık tutar gibi yaparım. Oltayı ne zaman salacağımı, ne zaman çekeceğimi bilirim!"
Şeref Bakşık anlatıyor:
Balık oltaya vurduğu zaman ağzına takılır; o zaman fazla asılmak yanlıştır. Balık kaçar. Balığın vurduğu, titreşimden hemen anlaşılır. O zaman hafif hafif bırakıp yeniden çekmek gerekir. Böylece balık yorulur. Onu yorduktan sonra çekmek gerek...
Ben balıkçılıktan anlamam; balık da tutmadım. Balığı yemesini severim! Balıkçılar bağrışırlar:
Oynama balık, satarım seni! diye. Bu, ikili oynayanlar için de kullanılır.
Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver, iyi balıkçı olduğunu söyler:
Palavrası hariç, balıkçılığım iyidir! der. Ben bir kilo balık tutarsam, "yedi yüz elli gram tuttum” derim. Şeref Ahinin anlattığı yöntem doğru; ancak aganta yapmadan olmaz. Olta balığın ağzına takılır takılmaz, hızla aganta edilir. Aganta, oltayı balığın ağzına sokma yöntemidir. Otta balığın ağzına yerleştikten sonra hızlı asılınırsa misina kopabilir. Balığı misina kopmadan çekmek gerekir. Bunun siyasal yanına gelince; Erdal Bey agantayı güzel yaptı. Ondan sonra kalama verdi. Kalamayı verince, balık kurtulduğunu sandı, kafasını çevirdi. Yavaş yavaş balık yorulmaya başladı. Bizim Torbalı’da da öyle oldu; kalamayı verdik, kurtulduk sanıp Yunan adalarına dek gittiler. Olta güzel girmişti; çektik getirdik, sinemadaki kongrede silme aldık...
Ertan Ünver, geçen olağanüstü kurultayı TTK, yani “Tekme Tokat Kurultayı" olarak nitelemişti. Orada tekme tokat olmadı, Ertan Ünver belki de geleceği görerek söylemişti. Ertan Ünver, en ciddi konuları bir gülmece havasında söylemesini seven bir kişi. Ama bu kez onu da öfkeli gördüm.
Ona göre kurultay iki sözcüklüktü. "Genel başkanlık!" Kazan aynı kazan; hatta kazanın altına yeni ateşler atılıyor, eski genel sekreterin genel başkan olma hevesi bitmek bilmiyor. İki sözcüktük kurultay sıkıntısını gözlerden gizleyerek edebiyat bölümü de senaryoya ekleniveriyordu. Edebiyat, dergi-bülten-gazete, korsan TV demeden yurda tezgâhlanıyordu. Ertan Ünver şöyle diyordu:
Gazete sabahın ışıyamayacak zifiri karanlığıydı. TV, korsanlığı bile devlet zoruna dayandırmanın gülünçlüğü ile halk karşıtlığının bileşkesine anten kurmuştu! Olsundu. Machiaveli boşuna mı geçmişti bu dünyadan...
Tüm bu yapılanlar, bir defa "gerçek olmayan bir dünyada uyurgezer kafaların ürünüydü. İnsanlara fil gösterilip solucan anlatılıyordu. Herkes fili görüyordu...”
Olası değildi, ama bir an Deniz Baykal’ın SHP'de genel başkanlığa geldiğini düşünenler yıldırımla vurulmuşa dönüyorlardı. Kimi:
Vallahi, diyordu, ben o zaman seçimlerde nereye oy vereceğimi düşünmek zorunda kalacağım!
O zaman SHP, bir "Feyzioğlu” partisine dönüşebilir, sonunda dağılır mıydı? Belki çok kimsenin, egemenlerin istedikleri de buydu, ne bilelim? Türkiye'de İsmet Paşa, "ortanın solu"nu ilk ortaya attığında Bülent Ecevit, ortanın solu önderliğini Feyzioğlu'na önermemiş miydi? Turhan Feyzioğlu içtenlikli çıktı da ortanın solu önderliğini kabul etmediydi.
Deniz Baykal'ın dokuz ay önceki yenilgiye uğradığı, olağanüstü kurultayda yaptığı konuşmayı, herkes bulup bir daha okumalı. O konuşmayı hazırlarken "sağcı” bir ekonomistin görüşlerini alıp almadığını, bir iyice düşünmeli. Sağdaki kimi gazetelerin, Magic Box’ın destek verdiklerini görünce, sağcı "ekonomist'in yardımlarına şaşırmamak gerekmez mi?
Bu kurultayda Deniz Baykal'ın da ekibinin de hiçbir varlık gösteremeyeceğini çok kişi biliyor. Ama gözü kör olsun, şu milletvekilliği hırsı yok mu? Tadını bir kez alan, bir türlü bırakmak istemiyor. Ne yapmalı, ne etmeli de bir kez daha seçilmenin yoluna bakmalı. Deniz Baykal'ın da Antalya'da durumu güç. Kolay olsa böyle biri, yanında bir milletvekili daha olsun, getirmeli değil miydi? Antalya’da belediye başkanlığı bile DYP'de. Eh, Deniz Beyin durumu böyle olunca tayfalarının durumu ne olacak? Kurultayda kazanırlarsa öyle mi ya? Parti güdük kalmış da olsa, onlar Meclis'e yeniden gelebilecekler ya, ona bakın. Ondan sonra gelsin ayıklamalar...
CHP’nin eski İzmir milletvekillerinden köy enstitülü Ferhat Aslantaş, Ankara'ya gelip döndü. "Ankara Notları”nı noktalamak üzereydim ki eve geldi, konuştuk, özetle şöyle dedi:
Ben kalkıyorum, son yazını yaz. Şunu söyleyeyim, Deniz Saykal. Türkiye için çok ciddi bir tehlike. Ve en yakın günde Baykal’ın etrafında uluslararası ittifak Ortadoğu çemberini kendi çıkarlarını burada Deniz Baykal ve arkadaşlarıyla korumanın hesaplarını yapacaklar ve yapıyorlar. Çok tehlikeli bir noktadayız. Erdal İnönü'yle bir kez yüz yüze gelmedim. Kendisinden bir beklentim yok, bir şey de istemiyorum. Ama Deniz Baykal ve ekibinin işbaşına gelmesi, yani Lozan'ı Türkiye'nin tartışması dernektir. Ben sermaye ile ittifakı olduğundan kesinlikle eminim. Kişisel kanaatim budur. Ve benim arkadaşım; ayrıca şunu söyleyeyim, şimdi ben telefon edeyim kendisine, diyeyim ki "Arkadaşım, seninle çalışmak istiyorum!" Bayram ederi Düşünebileceği siyasette her türlü yeri gösterir. Erdal Bey’le bir merhabam bile yok, bir talebim yak, ayrıca bir şey de istemiyorum...
Ferhat Aslantaş, Deniz Baykal'ı, daha birçok kişiyi Zincirbozan'dan tanıyor. Zincirbozan'ın yazılmayan, kimselerin bilmediği yönlerini anımsıyor, öyle ilginç ki!..