Türkiye’deki Mollalar...

İran’da havyar Hazar denizinde çıkar Şah döneminde, Çağlayangil'e oradan havyar gelirdi. Mollalar işbaşına gelince. İran'da havyarı yasakladılar:
Havyarı yemek haramdır! dediler.
On bin ton havyar ABD'ye gönderildi; gelgelelim havyarlar bozuk çıktı, geri geldi. Bu kez:
Havyar helaldir, herkes yiyebilir! dediler.
Satranç, İran'dan çıkmıştır. “Şah” alınınca oyun biter. Mollalar, satrancı da yasakladılar; satranç oynamak günahtı. Satranç Federasyonu vardı, kaldırıldı. Humeyni'nin ölümünden sonra satranç oynamaya da izin çıktı. Tavla da yasaklanmıştı. Tavlanın İran Kürdistanı’ndan çıktığı söylenir Tavlanın zarlarındaki sayılar Farsçadır. (Yek=bir, dü=iki, penç=beş, şeş=altı gibi) Tavladaki Kürtçe zarlar, Türkçeyle de karışmıştır; “şeş-beş” (attı beş) gibi, “dört-cihar” gibi, “dört-dört” dernek, daha iyi, hem Türkçe!
Mollalar, tavlayı da yasaklarlar! Tavladan ne isterler? Bira yasaklanır, alkollü diye. Ancak yasaklar delinir; mollalar, alkolsüz biraya izin verirler, nasıl mı yapılır alkolsüz bira? Hurmadan. Hurmadan gel hurmadan! Fistan giyer basmadan...
Fistan da giyemezler kadınlar, kızlar İran'da. Altlarına pantolon, sırtlarına uzun manto giyerler, sıkmabaştırlar. Kadınlar, kızlar, cezalandırılmak için diri diri toprağa gömülürler, ufak ufak taşlar atılarak öldürülürler. Bu taşlamaya “sen-i sar” derler. Kadınlar, kızlar ayrı salonlarda spor yaparlar. Şu anda Tahran'da sıcaklık kırk derece mi, olsun; altta pantolon, üstte uzun manto giyecek. Mantonun altında çorap olursa, ona “fahişe” diyorlar. “Fahişe'' sözcüğü Farsça değil, Arapça. “Fahişe" sözcüğü, Farsçaya Arapçadan geldi. “Orospu” sözcüğü ise Farsça! Türkçeye de gelip yerleşmiş...
İran'da, cezaların uygulanması da ilkel. Ölüm cezasına çarptırılanların elleri arkadan bağlanıp yüksek kayalardan aşağı atılıyor. Ayrıca yeni cellatlar eğitildi. İnsanlar başları koparılarak öldürülüyorlar. Cellâdın yüzü kapalı, onu yargıç bile göremiyor. Ellerinde kısa bir kılıç, hükümlüyü, saçından tutup başını kaldırıyor, hızla kılıcı indirip “giyotin”de olduğu gibi başını uçuruyor. Saçından tuttuğu için baş, cellâdın elinde kalıyor. Tutup gösteriyor o başı! Bu işi gören kalın kılıca “cenşir" diyorlar.
Mollalar, Türkiye'ye kendi “İslam devrim”lerini yaymaktan vazgeçmişler midir? Öyle ise Türkiye'deki tarikatçılara büyük para yardımı yapmaktan da vazgeçmelidirler. Kadınların, kızların üzerinde “İran tipi” uzun mantolar ne arıyor ki? Humeyni vasiyetinde
İslam devriminin bayrağı, İran'dan sonra Ankara'ya dikilmelidir! demiş miydi?
12 Eylül’den bu yana olanlar, Türkiye'de tüyleri diken diken edecek nitelikte değil midir?
İslam konferansları neden hep İstanbul’da toplanır, 12 Eylüllerden beri? İstanbul'da Anıtkabir yok, Ankara'da var diye mi?
Prof. Server Tanilli'nin "İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi?” adlı yapıtını okumadıysanız okuyun. Kitabın 165. sayfasında başlayan “İslam Devrimi” denen sahtekârlık bölümünü de. Nasıl bir korkunç durumda olduğunu Türkiye'nin, göreceksiniz. Türkiye'de nasıl mollalar yetiştirilmeye çalışılıyor?
Kenan Bey, 3 Şubat 1985 günlü anılarında “Özal, Humeyni'nin avukatlığını yaptı" diye yazıyor. Hacı TÖ, özetle şöyle demiş:
“Humeyni ile birlikte İran'da gerçek bir İslam devriminin adımları atıldı. Başlangıçta herkes, özellikle ordunun devrime müdahale edeceğini sandı. Ancak ordu Humeyni'ye müdahale etmedi veya belki de edemedi. İran’a sistemin oturması herhangi bir sorun yaratmadı.
İran'da gerçek bir devrim yapıldı. İran'da 1982’de Başbakan Yardımcısı, geçen nisanda da başbakan olarak gittim. Gördüm ki İran devrimi yerleşmiştir. Sevin veya sevmeyin, bu devrim yaşamaya devam edecektir. Ortalama bir İranlı bugün yeni bir yaşama biçimiyle yepyeni bir kafayla olaylara bakıyor...”
İran'da en kötü durumda olanlar Kürtler! 52 milyonluk İran’da aşağı yukarı 12 milyon Kürt var. İran'da Persler yönetime gelmeden önce 70 yıl Kürtler, İran’a egemen olmuşlardı. "Mollalar'’, İran'da Kürtleri temizledi. Kürt köylerine, İran ordusu girdiği zaman. Kürtlar tarlalara saklandılar. Komutan tanklara buyurdu, tanklar tarlaları sürdü; birkaç yaşındaki çocuklar öldürüldü.”
Yılanın oğlu da yılan olur; diyorlardı, Kürt Kürttür! Yüzbinlerce Kürt öldürüldü, kimsenin sesi çıkmadı!
Kürdistan Demokrat Partisi Başkanı Dr. Abdurrahman Kasimlu Avusturya'da öldürüldü Kürdistan İstiklal Partisi Başkanı'na bombalı mektup gönderildi. Mektubu açan liderin eşi, kolları koparak yaşamını yitirdi. İran Halkın Mücahitleri örgütünün lideri Mesut Reçevi'nin kardeşi Dr. Kâzım Reçevi Cenevre'de Birleşmiş Milletler binasının kapısı önünde kurşunlanarak öldürüldü. Öldürenlerden bir iz yok. Lider Mesut Recevi ise şimdi Saddam Hüseyin'in yanında; mollalara karşı savaşmaya çalışıyor. (Bahriye Üçok'a bombalı kitap paketi gönderenler neden bulunamadı? Ya Prof. Muammer Aksoy'u vuranlar İran Komünist Partisi Merkez yönetimi üyelerinden Cevat Behmeni, Güney Kıbrıs'ta başından kurşunlanarak öldürüldü. Cevat Behmeni İsveç'te göbek adı olan Gallen Keşaverz adıyla yaşamaktaydı. Annesini İsveç'e getirmek için üç kez başvurmuş, ancak İsveç yönetimi vize vermemişti annesine. Bu kez Cevat Behmeni annesini görmeye Kıbrıs Rum kesimine gitti. Bir gün annesi bir de bir arkadaşıyla otelin önündeyken arkasından göbek adının seslendiğini duydu:
Gelan Gelan!
Cevat Behmeni, döndüğü zaman, başından kurşunu yemişti!
Cevat Behmeni, İsveç uyruğuna geçmişti. Öldürülmesi büyük yankı uyandırdı; ancak onu vuranlar yakalanamadı!
En son olay; Şah döneminin son başbakanı Şahpur Bahtiyar, 8 ağustos perşembe günü Paris'te evinde bıçaklanarak öldürüldü. Cumhuriyet, İran eski Devlet Başkanı EbulHasan Beni Sadr'ın, Şahpur Bahtiyar’ı “Mollaların öldürdüğünü sandığını” söylediğini yazdı.
Ürkü, yani "terör" olaylarına bakarken biraz da komşularımıza bakalım istedim. Ne demişler?
Ev alma, komşu al!
Komşudan önce, kendine bak!
Mesut Yılmaz, ANAP Genel Başkanlığı’na adaylığını koyduğu zaman yakınlarına, seçilirse kasımda erken seçim yapacağını açıklamış. Şimdiki erken seçim kararı, olayı bilenler için şaşırtıcı olmadı. Bence Fransız reklamcı Segeuelar’nın da etkisi olmuş olmalı. Mesut Yılmaz bu kararıyla parti içindeki karşıtlarına yeni parti kurma olanağı da tanımamış oluyor. Yani Mesut Yılmaz'ın eli mahkûmdur erken seçime!
Yapılacak erken seçim 24 kasımda olabileceği gibi 1 aralık, 8 aralık da olabilir. Süleyman Bey arkadaşlarına, “Biz 11 aralıkta seçim yaptık, bu benim dokuzuncu seçimim" dedi. Hinthorozu Erdal Bey, Mesut Beyle görüşürken milletvekili sayısının 600 değil, 650 olmasını istedi. “Türkiye" milletvekili sayısı da 100 değil 50 olmalıydı. Bu durumda artık parti genel merkezleri, ayıp olacağı için kontenjan kulanmamalıydılar
Bu seçimde, Türkiye'deki mollaların neler yapabileceklerini de gözleyeceğiz. Seçim sonrası için bir olasılık: Ya SHP- DYP ya da ANAP-DSP ortaklığı! İkincisi acı, ama gerçek; yiyen bulunursa...