“Ankara Notları”na kızanlar olduğu gibi, onu beğenenler de çıkıyor. Ben de beğenmesem yazmam. Hani, kuzguna yavrusu şirin görünürmüş ya; öyle. Kızanları, öfkelenenleri görünce:
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar! deyip, kendimi avutuyorum.
Hasan Çelebi'nin taşlamalarını yazmıştım ya, birkaçını atlamışım. Hasan Çelebi telefonda taşlamasını okudu, şöyle:
"Adamın elleri her an havada./Kimi balyoz, kimi dirgenleşerek/Sanki yönlendiriyor karmakarış bir trafiği/Her bir sözü nara, dozu üç yüz desibel/Her tümcesi bir patlama ki/Radyasyonu 500 bekerel…
Yahu, ne bu?/Bu, kıyamet topu mu?/Yok canım, Deniz Baykal Kurultay kürsüsünde/Böyyük genel başkan adayı olarak/Birlik ve barış muştuluyor partisine..."
Hani, birlik, birliktelik nerede kaldı? Deniz Bey'in de bulunduğu bir toplantıda, sanatçı Müjdat Gezen de vardı. Deniz Bey'in bir adamı, masaya gelerek Müjdat Gezen i, Deniz Baykal'ın masasına çağırdı. Müjdat:
Gelmem! dedi.
Neden?
Çünkü, bölüyor!
Adam gitti, az sonra Deniz Bey geldi masaya: hiçbir şey olmamış gibi, masadakilere saygılarını sundu!
Cumhuriyet okurlarından Saim Akbulut, şu mektubu gönderdi:
"Sevgili Ekmekçi.
Okumak çok güzel şey. İnsanlar okudukça birşeyler öğreniyor, öne» kendi kimliğini buluyor. Evren i öğreniyor, ekonomiyi, siyaseti, sanatı, yazarı, güçlüyü, güçsüzü, iyiyi, kötüyü. Yani, sıralamakla bitmez.
Ancak, okuyan insan bir süre sonra da doluyor, zamanla da boşalma gereksinimini duyuyor. Eğer kişi bu süre içinde bir baş olduysa, Cumhuriyet Gazetesi de dahil, hemen her yayın organında, tüm gazetelerde yazıyor, çiziyor hatta kendisinden demeçler bile isteniyor. Üstelik yazdıktan pek dişe dokunur bir şey olmasa da...
Oysa, ben düşünüyorum da. kendini geliştirmiş, bir yerlerde baş olmuş kişiler tabii birşeyler söyler. Aslolan sade vatandaşın söyledikleridir. Bazen, kamuoyu yoklamalarında bu kurala uyulsa da, o karambolda kimin ne dediği de belli olmuyor.
Bugün gündemde 'ulusal' anlamda gerçekten de ulusumuzu yakından ilgilendiren bir siyasal olay var: SFP-CHP ikilemi.
Birtakım kıvrak insanlara göre, devleti kurmuş olan CHP sosyal demokratları birleştirip iktidara taşıyabilir(!)
Peki, SHP'nin ne eksiği var CHP den?
Buna yanıt yok. CHP’yi o denli seviyorlardı, o partiden bakan, milletvekili, parti yöneticisi olmuşlardı. Ve o parti, milli iradenin tecellisi sonucu parlamentoda bu zatlarca temsil ediliyordu da 12 Eylülde neden direnmediler? Neden mahkemelerde bile CHP’yi. ona milyonlarca oy vermiş olan insanları savunmadılar?
Bu baylar açsınlar DİSK savunmasını da görsünler, CHP nasıl savunulurmuş. Bu kadar CHP'li idiler de, neden koştular SHP'ye ve şimdi niçin aldatıyorlar yü2binlerce SHP seçmenini?
Beyler! Politikacı önce ahlaklı olur SHP'nin oyunu alıp da, CHP’ye geçmek bence en hafif deyimiyle ‘hafiflik’tir. Bu kişilerden başkası da beklenemez.
Haa, beklediğimiz birşey var; bunlar dürüstlüklerini gösterebilmek için, milletvekilleri Parlamentodan, il genel meclisi üyeleri, il meclisinden, belediye meclis üyeleri de belediye meclislerinden derhal istifa etmeli, aldıkları oyları, sahiplerine iade etmelidirler. Eğer, yürekleri varsa...
Önemli bir konu daha var, söylemeden geçemeyeceğim. Bu beyler zahmet edip bir araştırsınlar bakalım. SHP'ye üye olan kaç partili var? Ve bunların kaçını geçinebildiler CHP’ye? Eğer, gizli bir formül uygulamıyorlarsa ve gazetelerden öğrendiklerimiz kadar ise. milyonlara varan istifa olması gerekirdi şimdiye değin. Çünkü, bir milletvekili kırk bin oyla, bir il genel meclisi üyesi yirmi bin oyla seçiliyor. Büyük kentlerde belediye meclisi üyeleri de yaklaşık o kadar. Bunları söylerken, CHP'yi kesinlikle küçümser filan da değilim. Benim savım, görevi partinin amblemi, binası, masası, sandalyesi yapmaz; içinde kendisini partisine ve halkına gerçekten de adamış insanları yapar. İşte bu nedenle diyorum ki, CHP ile SHP'nin bir farkı yoktur ve siz de bu partinin üyeleriydiniz, bir beceriniz varsa, burada göstermeliydiniz.
İzin verirsen, Sayın Ekmekçi bir yerde okuduğum bir olayı, size de anlatmak istiyorum. Belki bir gün onlar da okurlar, diye.
Adamın biri bir gün partinin merdivenlerine oturmuş, kafasını duvarlara vuruyor, saçlarını yumak yumak yoluyor, kendisini taşların üzerine atıyor. Birkaç arkadaşı yanına gelmiş, şöyle demişler:
Dostum, sen iç savaşta üç oğlunu, karını, gelinini yitirdiğinde. gözün bile yaşarmadı. Şimdi ne oluyor sana?
Dostlarım beni partimden kovdular!
Beyler, SHP'de genel başkanlıkla yönetimi ellerine geçirselerdi herşey güllük, gülistanlıktı. Ama, üç kaz denenen yol aşılamayınca da SHP tu kaka! Olmaz, böyle şey..."
29 Ekim 1992, Cumhuriyet