Strasbourgda, Senver Tanilli'nin evindeydim. Avrupa'ya gidip de Tanilli'yi görmeden gelmek olmazdı; onu çiğneyip geçemezdim! Çok sevindi. Server Tanilli’ye bakan Japon kızı Firomi. ağırlamak için çırpındı durdu. Tanilli'ye, Türkiye'ye bir diyeceği olup olmadığını soruyordum:
Ömer Asım Bey’e selamlarımı, saygılarımı söyleyeceksin; biliyor musun sevgili Ekmekçi, ben Ömer Asım Bey'den çok korkarım! Yazı yazarken, bir yanlış ypacağım diye ödüm kopar. Yazılarımda titiz olmayı Asım Bey'e borçluyum.
Tanilli'nin bu sözlerinin üzerinden ne kadar zaman geçti bilmiyorum; Ankara’dan eşim aramıştı, konuşma arasında:
Dün sabah seni Ömer Asım Bey aradı, dedi, bir şey söylemedi; bugün eşini kaybettiğini gazetedeki ilandan öğrendim. Başın sağ olsun!
Ömer Asım Aksoy'un 68 yıllık arkadaşı; Süreyya, Süha, Suat Aksoy ile Çin'in anneleri Beşire Aksoy, 86 yaşında gözlerini yummuştu. Beşire Hanım, Cebeci gömütlüğüne, kızkardeşinin yanına gömülmeyi istermiş; Ömer Asım Bey, beni onun için de aramış. Yekta Güngör özden yardımcı olmuş, oraya gömmüşler...
Yakup Kepenekle eşi Nuran Kepenek, bir toplantı dolayısıyla gittikleri Abant'tan Ankara’ya dönerken yokla trafik kazası geçirmişler, Yakup Kepenek olaydan sonra, yarım saat baygın kalmış. Kaburgası kırılmış. Telefonla arayıp geçmiş olsun, dedim. Usuma, Vedat Dolakay’la eşinin çocuklarının trafik kazasında ölümleri geldi; ürperdim. Vedat'ın iki kızı şimdi, babalarının mimarlık bürosunu çalıştırıp onu yaşatmaya uğraşıyorlar. Bir halk ağıdı vardı, şöyle;
"Ölüm ölüm hezen ölüm, / Evden eve gezen ölüm / Her düzeni bozan ölüm!”
George Bush gitti, Bili Clinton kazandı; Hacı TÖ, nasıl da üzgündü. Suratından düşen bin parçaydı. Nerelere gitse acaba? En iyisi gidip Amerika'ya yerleşmek; nasıl olsa Bush, bir iş verir!
Ankara'da Altındağ, Çalışkanlar Mahallesi'nin muhtarı Binali Atik ölmüş. Binalı Atik dostumdu; İsmail Gülgeç'le bir gün evine gitmiş, konuşmuştuk Kızı Yaşar Seyman götürmüştü. Binali Atik, Kürt-Alevilerdendi, Tuncelili. 1967'den bu yana 21 yıl Çalışkanlar Mahallesi'nin muhtarlığını yaptı. 1960 öncesinde, Dev-Yolcuları koruduğu gerekçesiyle. Binali Atik'in tüm ailesi gözaltına alınıp tutuklandı. İki oğlu da tutukluydu. Oğulları Hüseyin'le, Sinan. Mustafa Kemal askerdeydi. İlk duruşmada, savcının İddianamesini yanıtlıyordu sıkıyönetimde.
Savcı Bey, sen ne Dev-Yol filan diyorsun? Ben geldiğimden beri, bu OTTO’lu (ODTÜ'lü demek istiyor) gençlerle Atatürk’ü tartışıyorum. Siz de beni yargılıyorsunuz. Ben Atatürkçüyüm! Savcı şöyle der:
Buraya gelince hepiniz Atatürkçü oluyorsunuz. Binali Atik’in tepesi atar.
Derhal, benim, ailemin kaydını isteteceksin Savcı Bey! Benim oğlum 22 yaşında, adı Mustafa Kemal! 10 kasımda doğdu. Şu anda askerde. Büyük oğlum Hüseyin'in kızının adı Zübeyde! Ben koyuyorum adı, ailenin büyüğü olarak. Zübeyde, Adana Güzel Sanatlar'da okuyor. Getirteceksin bunları. Ben, Kürt-Aleviyim, ama benimle tutuklu yargılanan Sinan’ın adı da Mimar Sinan’dan dolayı konmuştur. Benim sıkıntım, buradaki, içerideki gençler; ben durmadan Atatürk'ü anlatıyorum; ben bizim uçuk kafalı Alevilerle Kürtlere de anlatıyorum.
Atatürk olmasaydı, laiklik olmasaydı Alevileri yaşatmazlardı! diyorum. Ben, bu gençleri uyandıramıyorum; ben Dersim olaylarını dinledim, "Devlete karşı gelinmez!" Gençlere bunu anlatıyorum, ama uyandıramıyorum. Siz beni burada haksız yere tutuyorsunuz!
Binali Atik, 28 ekimde ölmüş. Yaşamında Altındağ'da oturup Hacıbayram'a gelmeyen insanlar, ilk kez onun için camiye gelmişler. Pupuş Bibi -Kürt kadını- 32 yıldır, ilk kez Hacıbayram'ı görmüş. Binali Atik, zaman zaman Pupiş Bibi'yi çağırır, Kürtçe konuşurmuş. Kürtçe konuşacak pek kimse kalmamış da ondan.
Binali Atik'te dört dörtlük bir "Atatürkçü" öldü. 21 yılda Altındağ’a çok şey yapmıştı. Herkesin derdine koşardı. Belediye otobüs şoförleri bile onun yaptıklarını biliyorlardı. Orada oturanlar, haydi haydi bilirlerdi...
Turan Dursun’u anımsadım. Müftülük yaptığı sırada, yöresindeki imamları, vaizleri, müezzinleri toplamış, 10 Kasımlarda Atatürk'ün anıtına götürerek çiçek koydurmuş, topluca saygı duruşunda bulunmuşlardı.
Nazımın savunmanlarından Saffet Nezihi Böl akbaşının gömüt taşında Nazım’ın şu dizeleri var: "Daha çok dünyaya acıyorsun / Büyük bir insan öldü diye."
Nice gençler ölüp, öldürülüp gittiler. Sinan Süner bunlardan biriydi, 1980 Ocak ayında öldürüldü. Onu arkadan vuran faşist, uzun yargılamalardan sonra, 12 Eylül'ün yardımıyla aklandı çıktı, İlhan Erdost, 7 Kasım 1980'de işkencede öldürüldü. Ağabeyi Muzaffer, onun adım, adına ekledi. Muzaffer İlhan oldu. Atatürk’ü aşmak istemişlerdi, anlaşılmadılar...
Nedim Tarttan öldü; Bulgaristan'da bir otel odasında yüreği durdu Nedim Tarhan'ın. Ankara’da Meclis önündeki törenden sonra memleketine götürüldü cenazesi. Dört yıl önce trafik kazasında ölen sağın Cengiz Kılıç törenlerle anıldı. Sağınların, ak gömleklilerin öncülerin- dendi. Ne demiş Nazım Hikmet ölüm üstüne: "Ne ölümden korkmak ayıp / Ne de düşünmek ölümü..."
10 Kasım 1992, Cumhuriyet