Tanilli'ye telefon etmiştim, “Size gelmek istiyorum”’ diye İtalya'dan Almanya'ya geçiyorduk, bir otobüs dolusu Türk-Alman grubuyla. Almanya'ya geçer geçmez "Basel’den trenle Strasbourg’a geçer, Server Tanilli’yi görürüm, bir gün olsun söyleşirim” diyordum. Almanya’ya geçerken, İsviçre'nin pırıl pırıl köylerini görüyorduk. İsviçre’nin bu yöresinde Almanca konuşuluyor. Nazım Hikmet "İsviçre Dağları” şiirini 31 Mayıs 1958’de yazmış, şöyle:
"Bu dağlar ne dağları / bizim dağlara benziyor / bıçak gibi boğazları, parça parça karları / Bu dağlar ne dağları / Bizim dağlara benziyor. / adamı da... Eli ayağı, gözü kaşı var / ama velosipetli.
Bizimkiler veiosipetsiz, / bitli.''
Nazım’ın başka şiirleri de var İsviçre üstüne. Trenle geçmiş o da. Geçerken, notlar alıyormuş, ben de alıyordum. Otobüsümüz Basel'de durdu, ben ineceğim. Ama sürücümüz, tren istasyonunda değil, uzak bir yerde durdu. “Kör itin öldüğü yer” diye geçirdim içimden. Kemal Çukurkavaklı, buna "Ali Fakı'nın tay kovaladığı yerler" derdi sağ olaydı. Neyse Nebahat Hanım’ın eşi Rudy, telefonla bir taksi bulmaya çalışıyor. Biraz ileride bir taksi durdu, boş olup olmadığını sormuş. “Boşum” yanıtını alınca da çantamı alıp, arabaya koşmuştum. Arabanın sürücüsü, merkezine durumu bildirdi:
Ben bir yolcuyu istasyona götürüyorum! dedi. Rudy yavaşça kulağıma:
18 marktan fazla ödeme! dedi.
Elli metre sonra bir yere geldik, sürücü pasaportumu istedi, aldi gitti. Yanında bir kızla bir erkek daha geldi, bana şöyle bir baktıktan sonra:
Geçebilirsiniz! gibilerden yol gösterdiler.
Basel istasyonuna geldik. Sürücü:
31 mark! dedi.
Amaaaan, geldim ya! deyip 31 markı bayıldım. Pardösümü de otobüste unuttuğumu anımsadım. "Hay Allah, dedim, pardösüyü de unuttuk otobüste” deyince sürücü:
Dönelim isterseniz, alalım pardösünüzü! dedi.
Yok canım! (Almanya'ya dönüşte buldum pardösüyü)
Sürücü bana istasyonu, Strasbourg gişesini bir güzel anlattı. Gişeye varınca markımı uzattım:
Strasbourg'a bir bilet lütfen!
İsviçre parası vereceksiniz. Burası İsviçre istasyonu.
Aman, bende İsviçre parası yok!
Şurada, solda banka var, oraya bozdurursunuz. Yalnız Strasbourg treninin kalkmasına on dakika var, biraz acele edin!
Neyse bankayı buldum, parayı bozdurdum. Koştum gişeye.
Strasbourg'a bir bilet lütfen!
Buyurun!
Paranın üstüne dek verdi.
Nasıl gideceğim, hangi peron?
35
Girip oturdum, tren kalktı.
Strasbourg'a gece vardı trenimiz, oranın saatiyle 21.30 filan. Bir arabaya atlayıp, Server Tanilli'nin evine gittim. Japon kızı Firomi, yemekler hazırlamış. Tanilli ne içeceğimi sordu, şarap mı ne? "Şarap” dedim, "Şarap içelim!” Tanilli çok keyifliydi:
Kayboldun mu? diye sordu, sana yakışanı odur!
Yok, dedim, ama pardösüyü otobüste unuttum! İçinde ben yoktum!..
İsveç'ten Güner Türkoğlu'nu aradı. Güner Hanımı İsveç’te yine Tanilli tanıştırmıştı. Ölen sendikacı Enver Türkoğlu'nun eşiydi. Çok iyi bir insandı. Tanilli:
Güner Hanım, bakın yanımda kim var? Ekmekçi geldi, kendisine vereceğim...
Konuştuk, sonra yine İsveç'ten Demir Özlü’yü aradı, konuştuk. Ben de onu Berlin’de yaşayan Hasan Özkan'la tanıştırdım telefonda. Strasbourg Üniversitesi’nden Paul Dumont’ta konuştum. İrne Melikof, sayrıevindeymiş, konuşamadım. Selam bıraktım ona. Tanilli, Türkiye'deki dostlarına selamlar yolluyordu:
Ömer Asım Aksoy’a, Rauf İnan’a, Leman Karaosmanoğlu'na, Remzi İnanç’a, Naci Kuttay’a, Vecibi Timuroğlu'na, soran dostlara selamlarımı söyleyeceksin. Ömer Asım Bey'e, Nuran Uzuna, Muzaffer İlhan Erdost’a, mektup yazacağım. (Muzaffer İlhan Erdost, apandisit ameliyatı oldu. Yüksek İhtisas’ta yatıyor; şimdi çok iyi.)
Tanilli’yle uzun uzun konuştuk;
Biliyor musun sevgili Ekmekçi, dedi, sen tarihe geçeceksin!
Neden?
Domuz yazılarından dolayı tarihe geçeceksin!
Tarih nasıl bir şey ki? Tanilli'yle, TV'de, bir domuz kasabının çalışmasını izledik; adam ağzında sigarası, domuzun bir gramını bile boşa vermeden kesti, parçaladı. torbalara koydu. Kanı da akıtılmıyordu, besleyici yönü kanıymış.
Server Tanilli, “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” çevirisini yeni bitirmişti. Çok heyecanlıydı. Neredeyse bisikletli (Nazım bisiklete "velosipet" diyor) sandalyesinde duramıyordu heyecanından. "Osmanlı İmparatorluğu Tarihi"ni 11 yabancı bilim adamı yazmıştı. Ben, gazeteleri okurken, o “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" üzerinde çalışıyordu.
Okuyunca göreceksin, çok ilginç bulacaksın! diyordu. Tanilli çevirisi “Osmanlı İmparatorluğu Tarihi” bugün başladı...
15 Kasım 1992, Cumhuriyet