Server Tanilli, 4 aralık cuma günü çıkan "Osmanlı'ya Bakmak..." başlıklı yazısının sonunda özetle şöyle diyor:
"... Özetle, Osmanlı İmparatorluğu, farklı kültürden ve dinden halkları, yüzyıllarca barış içinde yaşatmasını bilmiş ve bu yönetim, sanıldığının tersine teröre ve siyasal baskıya dayanmıyor.
19. yüzyılda çözülüşün nedenlerini başka yerde aramalı!
Ne o, Osmanlı'ya övgü mü yağdırıyorum?
Hayır! Bugünkü tarih anlayışı ve verileri açısından, geçmişe bakıyorum...
...Bugün kitap olarak da kendilerine (okullara) sunulan bu eserden, şu söylediklerimi doğrulama fırsatını bol bol bulacaklardır. Tarihlerimizle ilgili kimi doğrulara aracılık ettiğim için sevinçliyim.
Korktuğum ne bilir misiniz?
Sapla-samanı birbirine karıştıran -o aptal- "ecdat” edebiyat!
Hayli yatkınız da buna ondan."
Sevgili Tanilli'nin yazısını, dönerken, uçakta okudum. Kafamda, Bakü'de gözlediklerimi tartıp biçiyordum.
Yolda, sokakta, şurada burada konuşuyoruz:
Nasıl durum, yahşi mi değil mi?
Yahşi değil!
Başkan Ebulfeyz Elçibey'i seven de sevmeyen de var. öfkelilerden biri şöyle dedi:
Yedi milyon koyuna bir keçi sakallı gerekli de ondan! (Elçibey çok mu inatçı?)
Aziz Nesin'in "Türk halkının yüzde yetmişi aptal" sözüne benzer bir söz. "Hint Horozu Erdal Bey in Kültür Bakanı Fikri Sağlar’ın ardından Azerbaycan'a gidişi daha dikkatli davranmamı gerektiriyor. Elçibey'in sakalından kaynaklanan esprilere bu nedenle yer vermedim! Bir başkası şöyle dedi:
Elçibey, çok iyi, çok yahşi; çevresi kötü! İskender Bey, Elçibey’in en yakınlarından. Bir Bakan, gazetede İskender Bey’e dokundurmuş mu ne olmuş, İskender Bey, Bakan ’a gazeteyi yedirmiş!
Gazete yedirilen demokrasi görmedim hiç! Belki Denktaş'ın Kuzey Kıbrısı'nda olabilir. Kendisine "Baba" diyen Özker Özgür’e dünyayı zindan etti; ben işin demokratik olup olmadığına bakarım, 12 Eylüllerde, Rauf Denktaş'ı askerler, baskılarla seçtirmediler mi? Böyle demokrasi mi olur?
Elçibey, kendisi seçildi ya, ne zaman seçime gidecek belli değil mi? Hürriyet'ten İrfan Sapmaz, ANKA'dan Rahmi Yıldırım'la birlikte muhalefet partisi başkanlarından İtibar Mehmedov'a gidip görüştük. Seçimlerin dürüst yapılmadığını söyledi. İleri sürdüğüne göre Azerbaycan da seçimleri Süleyman Bey (Demirel mi etkilemişmiş? O geziye Türkeş’i de mi götürdüydü? itibar, Elçibey'in bakanlık önerisini geri çeviren bir kişi. Partileri ANAP'a yakınmış..
Elçibey, bir antikomünist. Bundan da yararlanıyor mu? Biz, gazeteciler, "protokol’da olmadığımız için Elçibey'in kokteyline alınmadık. Önce:
Siz de gideceksiniz ama, fotoğraf çekmek yok! demişlerdi. "İyi" dedik, “çekmeyiz." Bir yanda Azerbaycan-Ermenistan savaşı sürer, radyolarda, "şehitler" üzerine yayınlar yapılırken, elde kadeh, hoş kaçmayabilir. Kimi bakanlarda, benzeri korkuları sezmedim değil. "Aman, yazılırsa ne derler?" korkusu. Bir eğlence sırasında, şarkıları türküleri banda almak istemiştim. Azerbaycan Kültür Bakanı Polat Bülbüloğlu:
Söndürün onu! dedi. Resmi toplantıda değiliz, şimdi eğleniyoruz!
Teybi kapattım ama, canım sıkıldı. Oysa, Özbek, Türkmen, Kazak bakanlar ulusal oyunlarını oynarken resimler çekildi, televizyon da çekti olayı. Sonra, Türkiye Büyükelçiliği’ndeki yemekte, Bülbüloğlu’na, teybi açtırmamasının doğru olmadığını söyledim. Mustafa Kemal'in bir olayını anlattım.
Mustafa Kemal, askerleriyle İzmir'e girdikten sonra otelin lokantasında bir kadeh rakı içiyormuş. Garsonlar, perdeyi kapatmak istemişler. Mustafa Kemal, "Neden kapatıyorsunuz?" demiş. "Biz burada kötü bir şey yapmıyoruz ki, halk görsün ne yaptığımızı!" Bülbüloğlu:
Haklısınız, düz (doğru) dersiniz, biz biliyorsunuz yetmiş yıl...
Rusların o yetmiş yıllık gösterişini kıramamışlardı, kolay değildi! "Konuşalım” yerine, "danışalım" diyorlardı. Çok hoştular.
Halk arasında da ağır, acı eleştiriler sürmekteydi:
Azerbaycan-Ermenistan savaşının sürüp gitmesinde çıkartan olanlar mı var diyorlardı bunlar...
Kimlerin çıkarı var?
Var işte!
Elçibey’e danışman olarak, bir-iki eski MHP'li mi alınmış? Ülkü Ocakları Başkanı, Azerbaycan televizyonunda konuşuyor. "Halk Cephesi" Kurultayı'na katılıyor. Bizim ırkçıların, eski özlemleri ya, Orta Asya'da kalmış eski Türk toprakları, bir çeşit "Turan" hevesi işte. Ama, gözlemlerime göre boş, bomboş düşler. İşadamları geliyor örneğin Türkiye’den, kendilerini bir çeşit "abi" kabul etmişler bunlar. "Nataşa turizmi”ni geliştirmeye mi çalışıyorlar? "Abilik" ayaklarıyla, yatırım bir arada pek gitmiyor.
Bizim petrolümüz, altınımız, misimiz (bakıra mis diyorlar) var. Türkseniz Türksünüz ne yapalım deyiveriyorlar.
Ciddi olarak bir tek "Koç Grubu" görünüyor içlerinde, ötekilerden kimin ne yaptığı pek belli değil. Özbekistan'da İsrail çiftlikler kurmuş, Alman fabrikaları Özbekistan'a girmiş. Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan'da devlet tekeli egemen. Oralarda özelleştirmeye geçmemişler.
8 Aralık 1992, Cumhuriyet