Dört buçuk yaşındaki Belgi, annesine sordu:
Neden Noel Baba var da, Noel Anne yok?
Yılbaşı gecesi, en üst kattaki Muzafferlerdeyiz:
Turgut Bey, saç boyasını nereden getirtiyor?
Sınıf arkadaşıyız, saçlarım aktan yoğa karışmış; küçük kardeşi Korkut’un saçı sakalı ağarmış. Onunkiler kapkara, olacak şey değil!
67 yaşında, genç mi görünmek istiyor? Hacı TÖ, Çankaya'ya tırmanalı erinçsiz. "Nasıl olsa, burada çok kalamam, günümü gün edeyim!" dese bile ı-ıh, tatsız. Bunların, yani orada haksız oturduğunun hesabını bir gün vereceğini düşünmek, deli mi ediyor onu?
İnsan, en iyisi kendisini aklayacak mahkemede mi yargılanmalı? “Sen mahkeme-i kübrada (kıyamet gününde) hesap veririm!" de diyemez. Diyemez, çünkü kimse yemez! Mahkeme-i kübra, ‘Yüce Divan'dır...
Babaların çocuklar üzerindeki etkileri çok önemli. Hacı TÖ'nün babası da, annesinin yanında daha silik kalıyor. Baba çok içiyor. Anne, gençliğinde ‘Atatürkçü’ bir bayan öğretmen. Malatya'daki İsmet Paşa anıtının arkasındaki yazıyı o yazmış. Sonra, Nakşibendi tarikatına giriyor. Ölünce, oğlu. Kenan Bey’den rica ediyor, "Anamın Nakşibendi şeyhinin ayakucuna gömülmesine izin verin!" diyor. Kenan Bey, işin içyüzünü de bilmediğinden onaylıyor gitsin! Konu, Danıştay'a götürülüyor.
Şimdi gündemde, 'radyasyon olayını Türk halkından saklayan Hacı TÖ'nün hükümetinin sorumluluğu var. ’Bugün' gazetesi, olayın baş sorumlusu olarak, Hacı TÖ'yü gösterdi, "Özal yüzünden 150 bin çocuk ölecek" diye yazdı Hacı TÖ'den çıt yok! Yalnız o mu? Kulağının üstüne yatıp, PKK'yı ülkenin başına dert eden, onun iktidarının aymazlığı değil mi? Enflasyon canavarını kim besledi, büyüttü böyle biperva? Ayakkabıcıya gidip, fiyatları görünce "Zam yapın, zam!" diyen akıllara seza, görülmemiş zeka kimindi?
Eski bir arkadaşımdan mektup aldım, Numan Bayazıt'tan. Mektubunun ilginç bir bölümü var, şöyle:
"Sevgili Ekmekçi,
1958-1960 arası sürgün günlerimde Antalya'da tekel emekçisi, kısa boylu, yuvarlak yapılı, çekik gözlü, esmer, Tatar görünümlü Hilmi Baykal ile tanıştım. Emekliler kahvesini -Borsa' diye anılırdı- mesken tutmuştu birkaç arkadaşıyla. Antalya'nın yerlilerinden evlenmiş. Oğlu Deniz, benim eşim Feride ile ilkokul, lise yıllarını birlikte geçirmişler. Karısı Olcay da aynı yılları birlikte yaşamış.
Baba kökeni Kafkaslar'a dayanan, sürekli dalgalı, köpüren Deniz..."
Mektup böyle gidiyor Numan Bayazıt, Deniz Baykal’ın "birleştirici görünüp, bölücü, parçalayıcı, yok edici bir yapıya sahip olduğunu" yazıyor. "Türk solu içinde, bir koltuk uğruna neler yaptığının, fanatik sağ kesimde dahi bir eşine rastlanamadığının..." bilinmesini istiyor.
Mektupta, ilgimi çeken nokta, Deniz Baykal'ın Kafkas kökenli olabileceğiydi. Gözleri çekikti. Sovyetler Birliği'ne gittiğimde:
Orada, Sovyetler'in Baykal Gölü projesi hakkında bilgi alabilirsen sevinirim! demişti.
Jeton yeni düştü. Deniz Bey, soyadının geldiği ‘Baykal' gölünden yararlanmak mı istemişti?
Çocukluğu, Kastamonu'nun Araç ilçesinde geçmişti. Baba, Antalya'dan evliydi, ama görevi Araç'ta Tekel memurluğuydu. Bir Ankara Notları'nda Hilmi Baykal'ın çok içki içtiğini yazmıştım, ‘Baykalcılar’ kızmışlardı. "Neden babasının çakırkeyf dolaştığını yazıyorsun" diye. Tekelcinin içkici olması ayrıdır da, ondan yazmıştım! Herkes içer, ben de severim içkiyi. Dikkat ettim. Deniz Bey çok içmez! Bülent Bey de ağzına içki koymaz; onun babası Fahri Bey de çok içermiş. Okkalarla içermiş. Araç ilçesini gördüm Oradaki çağdışı yaşam, yüreğimi parçaladı. Ağaç kovuğunda yoksul insanlar barınıyorlardı. Deniz Bey, Bosna-Hersek gösterisinden sonra, bir de çocukluğunun geçtiği Araç ilçesine uğrasın!
Araç Belediye Başkanı Bahtiyar Yaşar telefon etti: 29 Aralık 1992 günlü Hürriyet'te okumuş: "Elazığ, Diyarbakır, Erzurum, Zonguldak "cazibe merkezi oluyor” diye. Hemen telefona sarılmış, şöyle dedi özette:
"-Kastamonu ili istila görmemiş, milli mücadelede büyük yararlıklar göstermiş, geride binlerce yetim bırakan, gaziler ve şehitler kenti. Kastamonu ili, vatanın, birliği, bütünlüğü, selameti ve geleceği için üstlendiği görevi fazlasıyla yerine getirmiştir. Silahlan bırakıp, hizmet ve ekonomik hareketlilik başlayınca, Kastamonu adında bir vilayet gündeme bile gelmemiş, sonucunda da inşan erozyonu başlamıştır. Bugün yalnız İstanbul'da 600 000 Kastamonulu bulunmaktadır. Biz hâlâ veriyoruz. Ormanlarımızı tıraşlama kesip götüren devlet, hazinesini doldurup, başka hizmetleri tasarlarken, Kastamonu bundan nasibini alamamaktadır. Yalnızca sahnelerde sanatçı olduğunu zanneden, olayların temeline inecek düzeyde olmayan kişilerin hicivlerinde nasibini almaktadır.
Kastamonu ilinin yatırımlarda 'cazibe merkezi' haline getirilmek istenen iller arasında olmayışını protesto ediyor, bu hususta artık, en etkin karar ve eylemleri gündeme getireceğimizin bilinci içinde olduğumuzu belirtmek istiyorum..."
★★★
Düzeltme: 31 Aralık salı günü çıkan 'Ankara Notları'nda, ‘yarlıgama’ sözcüğü, 'yargılama' olarak çıkmış. ‘Yarlıgama’, ‘mağfiret’, ‘bağışlama’ demek.
3 Ocak 1993, Cumhuriyet