Avustralya'ya, Sydney kentine geldiğim sırada telefon etmişti Ömer Akbıyık. Mehmed Kemal’le Ankara'da 'Hür Anadolu’da yıllar önce sütun komşusuymuş. Yurt özlemiyle yanıp tutuşan bir hemşeri. Kayserili; yıllardır Avustralya da. Çoluk çocuğuyla Brizbane’de yaşıyor. Orası 150 evli bir yer, herkesin bahçeli bir evi varmış; Avustralya’nın en güzel yerlerinden biriymiş orası. 'Sun shine cost ’ denirmiş oraya.
Ne iş yapıyorsun diye sordum Ömer’e:
Dört dönüm bostan, yan gel Osman! diye karşılık verdi Ömer. Ekledi: "İşsizlik parası alıyoruz, Kraliçe besliyor bizi!"
Ömer, işsiz ama, evinin geçimini karşılayacak denli parayı sağlıyor Avustralya hükümeti. Burada işsiz olan karı-koca, ayda Türk parasıyla 5-6 milyon lirayı alıyor hükümetten işsizlik parası olarak; ancak bunun yarısı kiraya gidiyor. Hükümet evlerinden biri çıkarsa şansına, o zaman kira, aylığın yarısı değil, üçte birine, dörtte birine dek iniyor.
Sosyal yardımlar, sayrılık yardımları, çok çok iyi Avustralya'da. Diyelim bir sakat çocuğu var göçmenin; göçmen de çalışıyor işinde. Devlet, sakat çocuk için bakıcı gönderip, evde baktırıyor; anne baba "çocuğuma ben bakacağım" derse, bu kez, bakıcıya vereceği parayı ana-babaya veriyor. Göçmen sayrılandığı zaman, istediği sayrıevine gidip, elindeki kartı göstererek, kendine baktırıyor, bunun için hiçbir para ödemiyor. Evinde sıcak su, ye iç yat!
Buraya göçenlerin çoğu, birkaç yıl için gelmiş, gelmesi kolay ama, gitmesi zor işte! Ayrılıp gidememiş bir türlü. Ekonomik nedenlerle gelmişler, o nedenle de kalıvermişler. Gelirken korkutmuşlardı:
Çok sıcak, 40 dereceyi buluyormuş, dayanamazsın diye.
Ocak ayı burada en sıcak ay, gerçekten 40 dereceyi bulduğu oluyor. Ama, benim şansımdan mı ne, Sydney’e geldiğimde 20-25 dereceyi aşmadı gibi bir şey. Bir, Melbourne'da 30 dereceyi aştı, biz o zaman Sydney'e dönmüştük. Bacağımda kısa pantolon!
Avustralyalılar güneşten çok korkuyorlar. Ozon katının delik olduğu yer, tam da Avustralya'nın üstü. Güneş ışınları kırılmadan geliyor, bu da deride kansere yol açıyormuş. Saat 13.00 ile 15.00 arasında dışarı çıkmamaya, güneşte kalmamaya çalışıyorlarmış. Derilerine kremler sürüyorlarmış...
Bir haftadan ben, sevgili Uğur Mumcu'nun canavarca öldürülüşünün şaşkınlığını yaşıyorum. Uğur’un ölümünü, Ankara'dan İnsan Hakları Vakfı’ndan Fevzi Argun’un Melbourne'a haber verdiğini yazmıştım. Bu doğru, ancak Fevzi, Melbourne'de, Sevinç Yeşim Sezen’e bildirmiş, o da hemen Sydney'de Aşkın Baranı arayıp söylemiş. Ben o sıra Aşkının kardeşi Melih Baran’ın evinde kalıyorum. O gün, tam Uğur'un öldürüldüğü saatte, uzandığım yerde düşümde, Kenan Bey’le Erol Simavi'yi kol kola görüyorum. Uyanır uyanmaz:
Türkiye’de önemli bir şeyler oluyor! diyorum.
Sydney Halkevi Başkanı Bekir Çakan:
Bir darbe olabilir mi? diye soruyor.
Hayır, darbe marbe olmaz; ancak çok önemli bir şeyler oluyor! Çok geçmiyor, arkadaşlarının ‘Sarı’ diye çağırdıkları Sevinç’in verdiği haber ulaşıyor. Melbourne da Sevinç’i, eşi Mustafa’ya gördüm. Bize evlerinde bir akşam yemek verdiler. Yemekte, Tolga Çandar, Gülşen Özbey, Aşkın Baran, Melih Baran, Mehmet Doruk, Melda Doruk, Bekir Çakan, Özen Özüner, Ali Akbaba, daha birkaç arkadaş da vardı. Sevinç, Emil Galip Sandalcı'ya, Muzaffer İlhan Erdost'a. Fevzi Argun'a selamlar yolladı, Emil Galip'i hiç görmemiş, yalnız telefonla konuşuyormuş. Ona şu notu yazdı:
"Canım, dünyalar değerindeki sevgili ağabeyim.
Uzun zamandır o güzel sesini duyamadım. Sizleri çok özledim. Mustafa ağabeye sizleri sordum. Fazla uzun konuşamadık. Uğur’un ölümü beni bitirdi. Bu ne kötü bir yaşam? Sevdiklerimin yanında bile olamıyorum acı ve tatlı günlerinde. Beni bilirsin, çok konuşmam üzülür ve ağlarım. Şu anda da öyle oldu. Sizleri çok seven, kilometrelerce uzaktaki kızın- Sevinç."
Melbourne’daki ‘Nâzım Hikmet-Uğur Mumcu Gecesi" çok kalabalıktı. Tolga Çandar da çalıp söyledi. Bir gün önce de kent alanında, Uğur Mumcu 'ya sevgi toplantısı yapılmış, çiçekler atılmıştı Uğur’a. Burada öğrendim, Uğur Mumcu Melbourne'a çağrılmış: önce "Peki, geleceğim" demiş. Bunun üzerine, otelde yeri ayrılmış. Radyoda yapacağı konuşma için hazırlık yapılmış. Ben, basılıp çoğaltılmış olan metinleri. Melbourne’da. 3EA radyosu Türkçe bölümü yöneticisi Bülent İbrişim'den aldım. Şöyle:
"Melbourne Kültür Etkinlikleri Grubu Sunar.
‘Konferans’
Konuşmacı: Gazeteci-Yazar UĞUR MUMCU
Konu: 'Türkiye ve Dünyadaki Son Gelişmeler'
Yer: Collingwood Education Centre ‘Theatre Hall’ McCutcheon ve Cromwell St. köşesi CoHingvrood.
Tarih: 6 Şubat 1993 Cumartesi, saat 20.15
Giriş ücreti: 10 dolardır."
Sekreter Aysel Akdeniz’in çağrı mektubu da şöyle:
"Sayın …………………..
Ülkemizin değerli gazeteci ve yazarlarından Sayın Uğur Mumcu, Avustralya'yı ziyaret edecektir. Geçtiğimiz aylarda 'Orhan Pamuk Söyleşisi', Adnan Binyazar'ın katıldığı Eğitim ve Gençlik Sunu ve Paneli’ etkinliklerini yürüten 'Melbourne Kültür Etkinlikleri Grubu', bu kez Sayın Uğur Mumcu'yu toplumla tanıştıracaktır.
Ekte gönderilen broşürde ayrıntıları verilen konferansa katılmanızdan sevinç duyacağız. Saygılarımızla. 5.1.1993.
Aysel Akdeniz-Sekreter (İmza)"
Uğur, gazetede çalışmalarının yoğun olduğu gerekçesiyle Avustralya gezisini erteler. "1993'ün sonunda geleceğim!" der.
Gelseydin ne iyi olacaktı Uğur, ikimiz bir arada konuşacaktık. Almanya'da Essen’de öyle olmadı mı? Ne güzeldi!
2 Şubat 1993, Cumhuriyet