İsmet Paşa’nın Öngörüsü...

Dil Derneği Genel Başkanı Şerafettin Turan, “Dil Bayramı”nın 64. Yıldönümünde, 1932’deki kurultayda, 26 eylülün “dil bayramı” olmasını öneren ozan Halit Fahri Ozansoy’un, dil devrimine ayak uyduramadığı için, üyelikten ayrıldığını açıklamıştı. Prof. Şerafettin Turan, Ozansoy’u, bu değerlendirmesinden dolayı saygı ile anmış, daha sonra, daha çarpıcı bir örnek vermişti. Prof. Şerafettin Turan şöyle sürdürdü konuşmasını:

“... Ama asıl çarpıcı olan, 26 Eylül 1932’yi ‘Türk rönesansının başlangıcı’ diye niteleyen ve 1. Kurultay’da tartışılan ‘Dilde evrim mi olur, devrim mi olur?’ tartışmalarına devrimci kanatta yer alarak yanıt veren Fuat Köprülü’nün girişimleridir kuşkusuz. İşte bu değişikliği anlamaya, açıklamaya olanak yoktur. 1932’de evrimlere veya dilin gelişmesini doğal akışına bırakmak gerektiğini savunanlara karşı Fuat Köprülü, şu tümce ile karşı çıkmıştı:

Görünürde bilim cilasına bürünen bu sav, bütün devrim hareketlerine karşı her zaman kullanılan bir silahtır!

Fakat bu silah, 1932’den bugüne dek kullanılıyor ve Köprülü’nün dediği gibi, bir silah olarak kullanılmaya devam ediyor.

O Köprülü ki ‘26 eylül, birbiriyle uyumlu ve büyük bir bütün oluşturan Türk devriminin, en doğal ve belki de en çarpıcı sonucudur’ değerlendirmesini yapmıştı 29 Eylül 1932’deki konuşmasında. Ama gelin görün ki benim kişisel uğraş alanım olan tarih açısından kendisine büyük değer biçtiğim Köprülü, sıiyasi hayata atıldıktan sonra, iktidara geldiğinde, 1945’te Türkçeleştirten anayasayı, Teşkilat-ı Esasiye’ye dönüştürme girişiminin öncüsü olmuştur.

İşte, bu değişikliği anlamaya, açıklamaya olanak yoktur. Bu, kişisel tutkuların esiri olmaktan başka bir şekilde değerlendirilemez. Ne yazık ki toplumumuzda yaşanan ve çalkantılara temel neden olan ana öge de kanımca budur...”

Şerafettin Turan’ın örnek verdiği Fuat Köprülü, 1960’lara doğru, kurucusu olduğu Demokrat Parti’den ve Menderes’ten ayrılacak, muhalefete geçecekti. Bu da -belki de benim yorumuma göre- Türkçenin özleşmesine yaptığı kötülüklerden dolayı bir pişmanlık anlamına gelir, ne bileyim.

Şerafettin Turan, konuşması sırasında ilginç bir belge daha açıkladı. Bu konuda şöyle dedi:

“Ama bu çekincelere, bu değişikliklere karşın, yine Ömer Asım Aksoy’a yazılan bir başka mektuptan bir alıntı yapmak istiyorum: (Birincisi Halit Fahri Ozansoy’un mektubuydu) Rahmetli İsmet İnönü’nün 41. Dil Bayramı’ınn kutlandığı 26 Eylül 1973’te, rahmetli Ömer Asım Aksoy’a yazdığı mektup:

Sayın Ömer Asım Aksoy,

TDK Başkanvekili, Atatürk Bulvarı 221 Kavaklıdere/Ankara

Dil Bayramı’nın 41. yıldönümünü size ve kuruma yürekten takdirlerle kutlarım.

Atatürk’ün memlekete armağan ettiği kurumlar arasında TDK, yurdumuzun takdirine layık olan en başarılı müesseseler yanında seçkin bir yer tutar. Denilebilir ki bu geçen 41 yılda, özellikle büyük Atatürk’ten mahrum olduktan sonra, TDK büyük bir mücadele vermiş ve bu, zafer olmuştur.

Kırk birinci yılınızda aranızda bulunup da bu minnet duygularımı söylemek isterdim. Ancak, 26 eylül günü Ankara’ya gelmek için yoldaydım, bulunmam her surette olanaksızdı. Gelecek günler, Dil Kurumu hizmetleri daha kolay olmayacaktır. Türk Dil Kurumu’nun büyük dil eserini izlerken, her gün uyanık ve düzeltmeye, yeni bir hamle vermeye ihtiyaç vardır.

Bugünler içinde size takdirlerimizi söylemek için yanınızda bulunmaya çalışacağım. Elimde olmayan sebebi bilirsiniz.

41. yıldönümünüzü size ve kuruma yüce ve yeni başarılar dileğim tekrarlayarak saygıyla kutluyorum.

İsmet İnönü.”

Şerafettin Turan, İsmet Paşa’nın iletisinde geçen “Gelecek günler, Dil Kurumu hizmetleri daha kolay olmayacaktır” tümcesini yorumlayarak, büyük devlet adamı İnönü’nün bir öngörüsü olarak niteledi. CHP Genel Başkanlığı’nı Ecevit’e bıraktıktan sonra, Ecevit’in CHP’sinden de eşi Mevhibe İnönü ile birlikte istifa eden İnönü’nün, ölümünden üç ay önce Ömer Asım Aksoy’a yolladığı ileti gerçekten ilginçti; derslerle doluydu...

Şerafettin Turan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Evet, Türk Dil Devrimi’ne çıkartılan engeller giderek yoğunlaşıyor. Giderek ağırlık kazanıyor ama, ona gönül vermiş, Türkçenin bir öğretim, bir bilim, bir kültür dili olmasını zorunlu gören Türk aydınının, Türk sanatının, Türk halkının desteğiyle mayası tutmuş bu devrimi hiçbir zaman geri götüremeyecektir. Bugün bir dil kirleşmesinden, hatta dil çürümesinden, yakınıyoruz, sızlanıyoruz. Ama birlikteliğimiz ve dile göstereceğimiz özenle bunu aşacağımıza inanıyoruz. Bu dernek, bunun için kuruldu, sizin desteklerinizle daha büyük savaşımlar sürdürecektir...”