27 Eylül 1996 Cuma günkü Cumhuriyette, dördüncü sayfada “Yargıda Türbanlı Yargıç Devri” başlıklı dört sütuna çekilmiş bir haber vardı. Haberi tüylerim ürpererek okudum. Haberin ikinci başlığı da şöyleydi; Adalet Bakanı Şevket Kazan, türbanlı yargıç stajyerlerine “kura” çektirmeyi başardı. Yargıçlar Savcılar Yüksek Kurulu, türbanlı stajyerlerin yargıçlık ve savcılık yapabileceklerini oybirliği ile karara bağladı.
Ankara Adliye Sarayında yapılan “kura” çekme törenine katılan Emine Uçar ile Hülya Gerçeker adlı iki türbanlı yargıç adayı, kuradan sonra “kura” çektikleri yerlere atanmışlar. Buna karşılık Ş.K., türban taktıkları gerekçesiyle Bayan Uçar ile Bayan Gerçeker’ın fişlerine “Yargıç ve savcı olamaz” kaydı düşen bakanlık inceleme yargıçları Kadri Söğütlüoğlu ile Ahmet Akgül’ün görev yerlerini değiştirerek Ankara Adliyesi’ne yollamış.
Yüksek Kurul’un kararları kesin olduğundan, bu karara itiraz hakkı bulunmuyor.
Kurul, bir açıklama yaparak “Turbana onay vermedik” dedi. Ancak, 28 eylül cumartesi günkü Cumhuriyet’te ise başlık “Türbanlı ‘Kura’ Skandalı”idi. Üst başlıkta “Türbanlı yargıçlar Emine Uçar ile Hülya Gerçeker hakkındaki olumsuz görüşün, Yargıçlar Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinden saklandığı” belirtilmekteydi. Cumhuriyet muhabiri Evin Göktaş’ın haberine göre, Yargıçlar Savcılar Kurul Başkanvekili Sadık Mollamahmutoğlu, yazılı bir açıklama yaparak “adı geçen yargıç adaylarının özlük dosyasında bulunan olumsuz raporların, görüşme sırasında Yüksek Kurul’a sunulmadığını belirterek bu konuda ilgililer hakkında soruşturma açılacağını” belirtti.
Adalet Bakanlığı’nda bu olup bitenlerle ilgili olarak basın, Ş.K.’yi eleştiriyor. “Vaaay, Ş.K. Yüksek Kurul üyelerini kandırdı” gibisine haberler yazılıyor.
Kanımca, eski gezici vaiz Ş.K.’yı eleştirmek, kınamak gereksiz bir iş. Asıl eleştirilmesi, eleştiri oklarına tutulması gerekenler. Yargıçlar Savcılar Yüksek Kurulu’nun değerli üyeleridir. Ş.K.’den ne bekliyorlar ki? Ş.K. şimdiye değin ne denli türbanlı varsa savunmanlığını üstlenmedi mi? Sıvas’ta yakılan 35 aydını yakanların savunmanlığını almak için başvurmadı mı? (Yargıtay’dan çıkan Sıvas kararı üzerine, Ş.K.’nin yüzü azıcık kızarmış mıydı?)
Yüksek Kurul Başkanvekili Sadık Mollamahmutoğlu açıklama yapıyor; “Türbanlılarla ilgili belge bizden gizlenmiştir. Rapor ortaya sunulmadığı için, bu nedenle soruşturma açılması konusunda kurul karar aldı!” diyor.
Yargıçlar Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapacağı iş, şu olmalıydı: Bu ad çekmeye katılan türbanlı bayanların çektiklerini geçersiz sayıp kendilerinin uğraşa (yargıçlığa, savcılığa) kabul kararını kaldırmak. Bunlar “kurayı” çektikten, atamaları yapıldıktan sonra, “Aaaa, bizi kandırmışlar, oynamıyorum!” demek, bu koca kurul üyelerine yakışmadı...
Bir kimsenin, devlet memurluğuna atanmasını engelleyecek bir yasal engel varsa, bu engel ortaya çıkar çıkmaz, hele o memur, o engelini gizleyerek memurluğa girmişse o memurluk, memur için “kazanılmış” bir hak olamaz. Ortaya çıktığı anda, atanması ile ilgili karar eskilerin deyimiyle “batıl”, yani “hiç” sayılır, memurluktan atılır. Örneğin bir muhtar, bir belediye başkanı, seçilmesini engelleyecek bir durum var da bunu gizleyerek seçilmişse bu da sonradan ortaya çıkmışsa durum Yüksek Seçim Kurulu’na bildirilir ve ortadan kaldırılır.
Yüksek Kurul’un, “Efendim bizden gizlendi, biz bunun soruşturulmasına karar verdik!” demesi, Hacı T.Ö.’nün, 148 Erbakan’ın sık sık başvurduğu gibi, bir çeşit “takıyye”, yani kendini gözetme değil mıdır?
Turban konusu ile ilgili tartışmaları, Türkiye’de sağır sultan biliyor. “Efendim, bu konudaki rapor bizden gizlendi, o nedenle sorumlular hakkında soruşturma açılmasını kararlaştırdık” demek, kimseyi kandırmaz. “Bize raporu sunmadılar; normal dosyalar arasında geçti, bizim haberimiz yoktu!” demek yetmez.
Ne zaman ki orada, “kura” çekilirken tepeden tırnağa kapkara yerlere değin uzanan türbanlarıyla birlikte, ellerinde eldivenleriyle bir tek gözü ışıldayan öcü gibi kadınlar gelip kura çektikten sonra, bu da basına yansıyınca, “Efendim bizim haberimiz yoktu!” demek olmaz. Haberiniz yok muydu? O rapor sizden gizlendi mi? O zaman, hemen raporları getirtirsiniz, sizi kandıranların yargıçlığa ya da savcılığa atanmalarım kaldırırsınız.
Ş.K. bunları yapar, hep yapar; doğrudur, haklıdır, haksızdır o başka. Benim sözüm, Yüce Kurul’adır, o nasıl yapar? Nasıl teslim olur?
148 Erbakan’ın (okul numarası değil) Libya utancası (skandalı) ülkede siyasal yönetimin ne durumda olduğunu gösteriyor. 148 Erbakan, Mısır’da da Arapça konuştu. “Arap hâkimin oğlu”na yakıştı mı ne? Neden “Arap hâkimin oğlu” diyorlardı Sinop’ta; bir türlü açıklamadı!
Kanımca Erbakan sorumsuzdur; sorumlular, boynuzdan önceki kulaklar değil midir?
***
Şinasi Sahnesi’nde. Refik Erduran’ın “Ramiz ile Jülide” oyununu gördük. Güzel oynadı Kenterler. Naciye Makal, Mahmut Makal, Ali Gözükara, Mustafa Beyköylü, Leyla Afşar, Neşe Ergun birlikte izledik. Gül Ar sayrıydı, gelemedi.
Ankaralı okurlar, izlesinler oyunu. Pişman olmazlar...