Vicdansız Kadın!

Tansu Çiller, Türkiye’den önce demokrat Avrupa’nın gözünden düştü. Alman “Focus” dergisinde. Gaby Neujahr imzalı yazıda, Tansu Çiller için, “Vicdansız Kadın” dendi. “Radikal”in açıklamasına göre, derginin Çiller için kullandığı “skrupel” sözcüğü, “dolandırıcı, arsız” anlamına da gelmekte. Dergi Susurluk olayına değinirken, “Halkın çoğunluğu Çiller’in de buna bulaştığına inanıyor” diyor.

Haftalık Fransız dergisi L’evenement Du Jeudi ise, “Çiller’in yolsuzluk ve iktidarın çekiciliğine yenik düştüğünü” yazarak şöyle diyor:

“Çiller politik açıdan sona erme ve Yüce Divan’a çıkma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. O zaman da sağı bir kenara bırakıp utanmadan İslamcıları hükümete davet etti ve yolsuzluk soruşturmalarının unutulması koşuluyla başbakanlık makamını sundu.”

Çiller’in en son becerisi, ülkücülerin başı Abdullah Çatlı’yı savunmak mı oldu? Bahçelievler cinayetinin planlayıcılarından Abdullah Çatlı için DYP grubunda şunları söyledi:

“Abdullah Çatlı’yı ben tanımam, ancak araştırdım, Türkiye’de kesinleşmiş bir cezası yok. Suçlu olup olmadığını bilmem. Ancak Allah’ın rahmetine kavuşan herkes Allah’ın adaletine kavuşur. Ve bir genelleme yapmak da istiyorum. Bu millet uğruna, bu ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da kurşun yiyen de her zaman bizim için saygı ile anılır. Onlar şereflidirler.”

Çiller, ana muhalefet partisi başkanı Mesut Yılmaz için de, “Allah’ın adaletinin tecelli ettiği gün” diyerek Yılmaz’dan öcünü aldı! Böylece, Alman “Focus” dergisinin hakkındaki “Vicdansız Kadın” başlığını haklı mı çıkardı?

1978 yılında 8 Ekim’i 9 Ekim’e bağlayan gece yansı öldürülen 7 TİP’li ile ilgili olayı, bugünün gençleri pek bilmezler. Çoğu daha doğmamıştı bile.

7 TİP’linin öldürülmesi olayından iki ay önce, Hacı Başbuğ (Türkeş) Ankara’nın Bahçelievleri’nin bir düzene sokulması gerektiği yolunda bir açıklama yapmıştı. Bu sözlerin ne anlama geldiğini MHP’nin gençlik kolları sayılan “faşolar” değerlendirmekte gecikmediler. Ekim ayının ilk hafta sonu. Behice Boran’ın başında bulunduğu Türkiye İşçi Partisi (TİP) bir bölge toplantısı düzenliyordu. TİP’li gençler, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelmişlerdi. Bu yedi TİP’li genç, Bahçelievler 15. Sokak 56/2 numaralı evde, bir arada arkadaşlarının yanında kalıyorlardı. Öldürülen 7 TİP’linin adları şöyleydi;

Serdar Alten, Faruk Ersan, Salih Gemenci, Latif Can, Efraim Ezgin, Osman Nuri Uzunlar, Hürcan Gürses.

Bunlardan Serdar Alten yaralı olarak kurtuldu, sayrıevinde ameliyat edildi, ifadesini verdi, sekiz gün sonra öldü.

Bahçelievler cinayetini arkadaşlarıyla birlikte, Abdullah Çatlı mı planlamıştı? Çatlı, cinayet işlendiği sırada, bir arabanın içinde evin önünde mi bulunuyordu? Yaralı olan Serdar Alten, ifadesinde özetle şöyle diyordu:

“Beni alıp götürdüler. Metalik mavi Chevrolet marka bir arabaydı. Arabanın içindeki kişiye ‘Reis’ diyorlardı. Beni getirdiklerini söylediler Reis baktı, eliyle, ‘Onu geri götürün’ gibisinden işaret etti. “

O sırada, kapının önünde cinayeti yöneten “Reis “ten başkası değildi Abdullah Çatlı! Abdullah Çatlı, 18 yıl mahkemelerden kaçırıldı. O yetmiyormuş gibi, bir de Tansu Çiller ile faşolarca aklandı. Aklandığı yetmedi, bir de “ulusal kahraman” diye nitelendirildi neredeyse. Şerbetçinin tanığı bozacıydı, onu onurlandırıp yücelttiler. “Tanrı” adını anıp din sömürüsü yapmaktan da sıkılmadılar.

Genç TİP’lilerden Osman Nuri Uzunlar, evde ütü kordonuyla boğularak öldürülmüştü. Salih Gemenci ile Faruk Ersan, Eskişehir yolu üzerinde ölü bulundular. Öbür dört kişi ise, elleri bağlanıp bir yatağın üzerine oturtuldular, kurşuna dizildiler. Serdar Alten, kurşuna dizildiği halde, o anda ölmeyenlerdendi. Çatlı’ya götürülüp “Getirdik” dedikleri Serdar Alten miydi?

Serdar Alten’in ifade verdikten sonra, ölümü üzerine, Abdullah Çatlı’nın ifadesi alındı. Hem de “Bahçelievler cinayeti” ile ilgili olarak. Chevrolet arabayı 1977 seçimleri sırasında, “faşolar” yani “ülkücü” adı verileri gericiler, Hacı Başbuğ’a (Türkeş’e) armağan etmişlerdi. Hacı Başbuğ da arabayı, “Ülkücü Gençler Derneği”ne verdi. Bu arabanın sahibi de, ÜGD’nin önemli adlarından Mustafa Mit’ti. Bahçelievler cinayeti sırasında, Abdullah Çatlı Mustafa Mit’e gelip arabayı alıyor; bu Mustafa Mit’in ifadesinde var; cinayetten bir ay kadar sonra, Çatlı’nın ifadesi alındığında, Çatlı şunları söylüyor;

Evet, arabayı aldım. Muhsin Yazıcıoğlu, Sıvas Cezaevi’nden “tahliye” olacaktı, onu gidip alması için ben birine verdim. Ancak, kendim Sıvas’a gitmedim. Nevşehir’e gidip geldim. (O sırada, cinayetin işlendiği tarihi söylüyor.) Ben Nevşehir’den döndüğümde, bu Chevrolet arabayı Ankara’da, Demirtepe’de ÜGD’nin genel merkezine yakın Güneypark Gazinosu’nun yanında park edilmiş durumda gördüm...

Faşolar, işledikleri cinayetlerden çoğu yalan ifadelerle ya da kaçırılarak kurtuldular. Çatlı 18 yıl böyle saklandı. Onu savunmak, hiç tanımadığı, olaylarını yaşamadığı cinayet sanıklarını övmek Çiller’in konumuna uygun düşüryor mu, düşmüyor mu? Ah, şimdi Uğur Mumcu olacaktı!

Bir okur, 7 TİP’linin, Tansu Çiller’in düşüne girmesini diledi.

İzmit’in eski gezici vaizinin, “başörtülü savunmanlarla ilgili” son genelgesini, Ankara Adalet Yarkurulu (Komisyonu) Başkanı Ali Alkan, tüm yargıçlara bilgi, “gereği” için duyurdu.

Son genelgeye göre, yargıçlar başörtülü savunmanların duruşmalara alıp almama konusunda, kendi yetkilerini kullanacaklar; yargıda duruşmalar, böylece “arapsaçına” dönecek mi ne? Böylece yargıçlardan kimin tarikatçı olduğu da çıkacak mı ortaya?

Bir ülke battı mı, bir yönden değil, tüm kurumlarıyla birden mi batar?