Din-Şeriat Oyunu

Oralp Basım anlatmıştı, çok önceleri yazmıştım; ona da Çamurciyan adında, Robert Kolej’in İngilizce öğretmenle­rinden bir bayan anlatmış. Robert Kolej’ in arkasında, bir domuz çiftliği varmış, bu çiftlikten her yıl, Ankara'ya Ata­türk'e güzel bir domuz gidermiş. Bayan Çamurciyan öleli on beş yılı geçmiş, İngilizce, Fransızca ile piyano dersleri de verirmiş sağlığında.

Düziçi Köy Enstitüsü yöneticilerinden Ahmet Lütfi Dağlar, anılarında, 1947 yılbaşından bir-iki gün sonra, Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer'in, yanında genel müdürle, Enstitü ye yaptığı baskını da anlatır. Bir yerde şöyle der;

Öğleden önce Bakan ve Bakan 'la kalanlar derslere girer­ler. Bakanın girdiği dersler arasında Sekine Sağlar’ın tabiat bilgisi dersi de var. Derste ormanlarla ilgili bir konu işleniyor. Keçilerin ormanlar için zararları tartışılıyor. Bu arada; Bakan sıraların gözlerindeki kitapları gözden geçirirken domuz yetiştiriciliği ile ilgili kitap dikkatini çekiyor. Konuyu bu kitap ve domuz yetiştiriciliği üzerinde bazı sorularla değiştiriyor. Kitap ve kitaptaki konularda öğrencilerin ön bilgileri • olduğu için tartışma canlı oluyor ve sınıfta domuz yetiştirebilmenin yurt ekonomisine keçiden çok daha fazla katkıda bulunulacağı sonucu çıkarılıyor. Bakan kitabı da alarak, başka: bir derse girmek üzere sınıftan ayrılıyor...

Lütfi Dağlar, anılarında “Türkiye'de Domuz Yetiştirme ve Yararları” adlı kitabı, Alpullu Şeker Fabrikasında çalışan bir mühendisin yazdığını, ancak şimdi adını anımsayamadığını anlatıyor. Bu kitabı, çeşitli yerlerde aradım, bulamadım. Atatürk döneminde, Çankaya'ya domuz çiftliğinden domuz gidiyor, Köy Enstitüsü’nde “domuz yetiştiriciliğinin yararları" tartışılıyor. Günümüzdeki yobazların ağababaları o zamanlar sinmiş demek. Din sömürücüleri, fırsatları kollayarak gelmişlerdir günümüze. 1 Mart 1922'de Mustafa Kemal şöyle der:

Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve kafalara seslenmekle Müslüman kişilerin varlıkları canlanır, kafaları saflanır, imanı kuvvetlenir, yüreği cesaret bulur. Ama buna göre değerli hatiplerin elde etmiş olmaları gereken bilimsel nitelikler, özel yetenekleri ve dünyanın durumunu kavramış olmaları büyük önem taşır...

12 Eylül’den sonra, Cumhuriyet’te, "Türkçe ezan" konusunda "Ankara Notları"nda bir dizi yazı yayımlamaya başlamıştım. Gericiler saldırıyorlardı. Genelkurmay, yazıları yasakladı. 1923'te Mustafa Kemal şöyle demiş.

İnsanlıkta din konusundaki duygu ve bilgiler her türlü hu­rafelerden (boş inançlardan) ayırdedilerek gerçek bilim ve fen ışınlarıyla saflaştırılıp olgunlaştırılıncaya değin din oyununu oynayanlara her yerde rastlanacaktır.

Mustafa Kemal'in 7 Şubat 1923’teki konuşması şöyle;

Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler Tanrı'ya boyun eğmek, ona tapmakla birlikte din ve dünya için neler yapılmak gerektiğini düşünmek, yani işleri görüşmek için yapılmıştır.

Gazı Mustafa Kemal'in 16 Mart 1923’tekr konuşmasından:

Adi ve sefil hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini alet etme aşağılığında bulunan yalancı ve imansız, bilginler, tarihte her zaman rezil olmuşlar, aşağılanmışlar ve her zaman cezalarını görmüşlerdir... Dini kendi çıkarlarına alet yapan hükümdarlar ve onlara rehberlik eden hoca adını taşıyan hainler hep böyle bir sonla karşılaşmışlardır. Böyle davranan halifeler ve bilginlerin isteklerine ulaşamadıklarını tarih bize sonsuz örnekleriyle açıklamakta ve kanıtlamakta­dır. Artık bu ulusun ne böyle hükümdarlar ne öyle bilginler, görmeye dayanması ve olasılığı kalmamıştır. Artık kimse öyle hoca kılıklı yalancı bilginlerin kandırmalarına önem vere­cek değildir. En bilgisizler bile o gibi adamların ne oldukları­nı pekâlâ anlamaktadır. Ama, bu konuda tam bir güven duymamız için bu aydınlanışı, bu uyanışı, onlara karşı bu nefreti gerçek kurtuluş anma değin bütün gücüyle hatta daha da artmış olarak inançla korumalı ve sürdürmeliyiz. Eğer onlara karşı benim kişiliğimden bir şey çıkarmak isterseniz, derim ki, ben kişi olarak onların düşmanıyım. Onların olum­suz yolda atacakları bir adım, yalnız benim kendi inancıma değil, yalnız benim amacıma değil, o adım benim ulusumun yaşamıyla ilgili o adım ulusumun yaşamasına karşı bir kasıt, o adım ulusumun kalbine atılmış zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı düşüncede arkadaşlarımın yapacağı şey, kesinkes ve kesinlikle o adımı atanı tepelemektir.

Hiç kuşku yok ki arkadaşlar! Ulus, birçok özveri, birçok kan pahasına en sonunda elde ettiği yaşama ilkesine kimsenin saldırmasına meydan vermeyecektir. Bugünkü hükümetin, Meclis’in, yasaların, anayasanın oluşması ve gerekliliği bu­nun içindir.

Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. Sözgelişi eğer bunu güvenceye alacak yasalar olmasa, bunu güvenceye alacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşı­sında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra, 31 Ekim 1924’teki konuşması da şöyledir Mustafa Kemal'in:

Türkiye'de aslında gerici yoktu ve yoktur. Kuruntu vardı, işkil vardı. Cumhuriyet’in ilanı ve onun zorunlu gereğinden olmak üzere, artık kalan kurumların ortadan kaldırılması üzerine herkesin açıkça gördüğü görünüş, o kuruntular ve işkilliler için de yürek ferahlığına neden olmuştur.

Bundan sonra yalnız bir şey akla gelebilir. O da kimi değersiz politikacıların, çirkin çıkarcıların o kuruntu ve görüntüyü uyandırmaya çalışması, o yüzden hırs ve çıkarlarını elde etmek düşüncesinde olma çabalarıdır. Sizi bütün varlığımla inandırmak isterim ki, bu gibiler her ne biçim, görünüş ve fırsatla olursa olsun varlıklarım duyurdukları gün Türk ulusunun amansız tepeleyişinden kurtulamayacaklardır.

Artık Türkiye din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka çevrelerde sahne arasınlar.

(Düşünceleriyle Atatürk, derleyen Arı İnan, TTK. Basımevi, sayfa: 310,311,312.)

***

Ankara'da "Cumartesi Arkadaşları" topluluğunun bu cumartesi 27. yılı. Arkadaşlar toplanıp, birer kadehle, 27. yılı kutlayacağız.